31 Temmuz 2008 Perşembe

Yolculuğumuz vee Çınar Tatildeee!!





Sabah 4.30'da yola koyulduk Çınar, babası ve ben. Hava o kadar soğuktu ki uzun kollularımızı giydik tişörtlerimizin üstüne. Çınar'ı 2-3 saatte bir mola verip emzirdim. Sabah erkenden ilk uzun molamız Afyon İkbal tesislerinde verdik. Bize gülücükler saçarak yattı arabasında. Sonra hava yavaş yavaş ısınmaya başladı.Yavaş yavaş fazla giysilerden kurtulduk.


Karnı çok acıktığı halde sıcaktan bunaldığı için emmedi. Zaten yaklaşık bir aydır çok istekli emmiyor, bir de üstüne sıcak gelince hiç emmedi, aç aç yolculuk yaptı. Sıcaktan bunalmadığı sürece hep uyudu. Ta ki öğlen hava sıcaklığı 45 dereceyi gösterene kadar. Ana kucağının içine terletmesin diye bir havluyu kesip yerleştirdiğim halde yine de sırtı çok terledi.


Mola verdiğimiz yerde arabadan indiğimizde neye döndüğümüzü şaşırdık. Ah Ankaram güzel Ankaram diye diye klimaların bile serinletemediği tesiste Çınar'ın altını almam için yine bizi üst katta bir odaya daha doğrusu hamam mı desem havlet mi desem , sıcak ötesi bir odaya tıktılar. Klimayı çalıştırdığımız halde işe yaramadı. Ufak bir üst değişikliğinden sonra 2-3 saat arabada şarkılar, kitaplar, oyunlar derken bir türlü yaklaşamadık Bodrum'a. Bir de üstüne radara girip 200 ytl ceza yedik, tam oldu.
(-Yapmayın etmeyin memur beeeey-)

Serkan her molada " Bu son bir daha mola vermeyelim" deyip durdu ama Çınar emmediği için sürekli durmak zorunda kaldık. En son Söke otobanına girdiğimizde bağırmaya başlaadı yavru ördeğim. Sıcaktan sırılsıklam kalmıştı. Ne yaptıysam kar etmedi. Ayağımda, daha doğrusu dizimde salladım ve hafif sersemleyince emzirdim. Biraz emdi ve uyudu.


Yola çıktık ama bir türlü varamadık Bodrum'a. Güya erkenden çıkalım da sıcağa kalmayalım dedik ama bütün gün sıcağın altında yaptık yolculuğu. Tam 13 saat sürdü otele varmamız. Bodrum'a girdiğimizde kucağımda "Aaaaa hın hın var, düüüüt, köpeğim hav hav der, köpeğim benden ne ister, kırmızı balık göööldeee...." sesleriyle otele kadar zar zor oyaladım. Otele gittiğimizde aç, terli ve sırtınına kadar tuvaleti geçmiş vaziyetteydi.


Yavrum benim yine de o kadar akıllıydı ki, bizi son ana kadar üzmedi. Çok dayandı ama ne yapsın çok sıcaktı. Sıcaktan bunalınca da oyuncaklarıyla konuştu durdu. Eee, eee, aaa, aaa....diye. Kimbilir, belki bizi şikayet etti.


Odaya girer girmez hemen Çınar'ı soydum. Kollarını açarak, kendini öyle bir bırakmıştı ki yatağa görülmeye değerdi. O bile yatağa kendini atınca rahatladı. Hemen ılık bir duşa soktuk oğluşumu. Mutluluktan çıldırdı fındığım. Sonra da onu havuz kenarında ana kucağına yatırıp havuza girdik, bir yatışı vardı ki efe gibi. Ohh be tatildeyim der gibiydi.

(-"Kızlar da güzelmiş haa. Babamla beraber keselim şu kızları"-)
Akşam yemeğini hiç söylemeyim zaten. Yemeği nasıl aldığımı, bir lokma yiyip de nasıl odaya gittiğimi bilemedim. Şu an açlıktan ölmek üzereyim. Gece yemeğini bekliyorum. Yemekten sonra Serkan odaya geldiğinde tatilimizin renginin nasıl olacağını anladık. Yarısından çoğu odada.




Güzel haber; şansımıza daha doğrusu ricamız üzerine tam havuzun önündeki evi vermişler bize. Böylece odaya kamerasını kurup, o uyurken biz havuza girebileceğiz. 11'den önce de beraberiz zaten. Bakalım yarın ilk deniz keyfi nasıl geçecek.


Kötü haber ise; sanırım dişimiz çıkıyor ve ishalle birlikte akşamki mızmızlanmasının sebebi de bu anladığım kadarıyla. Sol alt dişlerinden biri patlamak üzere. En korktuğum şey başıma geldi. Tatilde diş çıkarmaya başladı!


(-"Yafu daha önce neden getirmediniz beni buraya?"-)

Şimdi ilk günden sonunu tahmin edebildiğim tatilde tek istediğim bir an önce yazlığa, sonra da evimize kapağı atmak. Zaten neden arabayla geldiğimizi halen anlayamadık. Neden kimse bizi uyarmadı acaba? Çocukla 800 km yola arabayla çıkılır mı hiç? Otele gelir gelmez benim ve Çınar'ın uçak biletini ayırttık hemen. Çınar tekrar aynı sabırı gösterir mi bilemem ama sanırım ben aynı sınavı bir daha veremem.

30 Temmuz 2008 Çarşamba

Hoşçakal Ankara

Bu sabah saat 3.30 gibi kalkıp erkenden yola çıkıyoruz. Önce Bodrum'da bir tatil köyünde 3 gün çocukla tatile gitmek kahramanlık mı değil mi onu deneyeceğiz, ardından da Didim'e yazlığa gidip "Ohhh be en rahatı yazlıkmış." diyeceğiz.

Yazlıkta destek kuvvet olarak anneanne ve dedemiz olmayacağı için biz de Didim'e babaannemiz ve halamızı götürüyoruz yanımızda. Ama önce Bodrum'da yalnız başımıza ufak bir deneme yapacağız.

Yine de ben oğluma güveniyorum. O beni üzmeyecek ve tatilde bizimle birlikte keyif çatacak.

Biraz endişeli, biraz mutlu çıkıyoruz yola. Hoşçakal Ankara!!!

28 Temmuz 2008 Pazartesi

İşte Başlıyoruz!


Bugün öğlen kilo kontrolü için doktora gittik. Giderken uykusu olduğu için her zaman olduğu gibi arabaya biner binmez uyudu. Dönüşte ise arabaya biner binmez ağlamaya başladı. Ama ne ağlayış. Hiç yapmazdı böyle. Ayaklarıyla ana kucağına öyle bir dayanmış ki gövdesiyle köprü yapıyor. Aç da değildi. Sanırım bir sıkıntısı var diye düşündüm. Serkan yolun kenarında durdu. Ben de onu arabanın içinde kucağıma aldım, oturttum. Aaa bir anda sanki o ağlayan o değilmiş gibi sesi, soluğu kesti. Kafa bir o yana , bir bu yana yoldan geçen arabaları seyretmeye başladı.


"İşte başlıyoruz!" dedim babasına. Çünkü aynı şeyi dün de yapmıştı ve aç olduğunu düşünüp emzirmiştim ve giderken uyuyakaldığı için ağlaması kesilmişti. Anladım ki arabada giderken kucakta oturmak istiyor.


"4 ay 10 günlük oldum ve artık kimse bana istemediğim birşeyi yaptıramaz, yaptırırsa da ağlarım" diyor artık. O anda gerilere gittim, bir sürü engelli öğrencimin anne, babası geldi gözümün önüne. Ben yıllarca velilerime hep söylediğim şeyi kendim yaptım ve sanırım bundan sonra da bunu engellemek zor olacak diye düşündüm. Çünkü doğrularla duygularla karışıyor birbirine gönlünün en zayıf noktasında. Duygular ağır basıyor. Onun ağlamasına dayanamıyorum, üzülüyorum, kendimi kötü hissediyorum.


Ama olmaz, bildiklerimden şaşmayacağım. Bir kere bunu yapınca, ağladığında sırf o istedi diye, istemediğim birşeyi yapmayacağım. Bir kere, hep kınadığım, arabada çocuklarını kucakta taşıyan anne babalardan olmak istemiyorum. Bunun ötesinde bir, iki, üç derken bunu tüm davranışlarına genellemeye başlayacak. Her istediği şey için ağlayan bir çocuk haline gelecek. O yüzden onu seviyorsam ve doğruları da biliyorsam, onu kuralları olan bir dünyaya getirdiysem, kendim ve onun için doğru olmayan şeyleri sırf ağladı diye yapmayacağım. Sınırlar ve kurallar olduğunu şimdiden öğrenmesi lazım. Arabada ağladığında dikkatini başka yöne çekerek de mutlu olmasını -belki daha çok çaba sarfetmem gerecek ama- yapacağım. Kendime söz veriyorum.

26 Temmuz 2008 Cumartesi

Bu sabah...





Bu sabah saat 7.30 da uyandıktan sonra babası onunla oynayınca uykusu iyice açıldı. Beşiğinde uyumadı, ben de onu yanıma aldım. Yastığıma koydum.

Önce bir elini bir yanağıma, sonra diğerini diğer yanağıma koyup tuttu yüzümden yumuşakça. Sonra yüzünü yastıkla benim yüzümün arasına koydu. Nefes alamayacak diye başımı geri çektim ama o yüzünü yine bana doğru getirip, yanağımla yastığın arasına sokuldu iyice. Uyudu...

O kadar güzeldi ki, uyanacak da pozisyonunu değiştirecek diye nefes bile almadım. Sonra ben de uyumuşum o yumuşak eller, yanaklar yüzümde. Öylece 2 saat geçmiş. Hiç uyanmak istemedim bu sefer.

Yine yapalım anneciğim yine...

Artık dönüyorum




Çınar yüzüstünden sırtüstüne sonunda döndü.2 gün önce yüzüstü koyduğumda önce kendini yana sağ kolunun üzerine attı, sonra ciddi bir performans sergileyip döndü. Ben sevinçten bağırınca da yüzüme "Altı üstü döndüm yafu" der gibi baktı bir de. O günden beri tekrar denememişti.



Bugün yere koyduğumda saniyesinde döndü çokoprensim. Hem de hiç zorlanmadan.



Sıra tam tersinde. Aslında ilk olarak onun üzerinde çalışmaya başlamıştı. Her sırtüstü yattığında yana döner ama tam olarak dönüşü tamamlayamadığı için sırtüstü yatmayı tercih eder. Onu yapamıyorum bari diğerini yapayım diyip pes etti sanırım.

25 Temmuz 2008 Cuma

Bu aralar....





Bu aralar Çınar emerken bir eliyle yüzümü inceliyor. Ağzıma, burnuma, çeneme, yanaklarıma dokunmayı çok seviyor. Arada eli yanaklarımdayken kafasını çevirip bana bir gülücük fırlatıp tekrar emmeye devam ediyor. Elini yüzüme getirmeden önce kolunu geriye doğru iyice açıp, hedefe odaklanıyor, sonra pat diye elini yüzüme yapıştırıyor. Birkaç gündür doğrudan elini uzatmaya başladı.


Bu aralar Çınar banyodan sonra uyuduğu öğle uykularını deliksiz uyuyamıyor. Sıcaklardandır diyorum. Ama sıcaklar yüzünden ayağımda sallamaya alıştı sanki. Uyanınca tekrar uyutmak için birkaç kez sallamıştım, şimdi hep onu istiyor.



Bu aralar Çınar emmek istemiyor. Açlıktan ölse de emeceği zaman ağlıyor. Ben de önce onu ayağımda salıyorum, biraz sersemleyince doğru memeye. Lıkır lıkır emiyor.


Bu aralar Çınar yabancılamayı öğrendi. Gittiğimiz evlerde ilk önce ağlıyor sonra alışıyor. Onu kucağına alan yabancı kişilere ağlamaya başladı. Ama bu benim çok hoşuma gidiyor. Çünkü bana gelince susuyor.

Bu aralar Çınar kucakta oturmaya bayılıyor. Nereye bakacağını şaşırıyor. Hacıyatmaz gibi kafasını sallaya sallaya etrafaki nesneleri inceliyor.


Bu aralar Çınar kendisinin mıncıklanarak sevilmesini istiyor. Hemen kıkırdamaya başlıyor.


Bu aralar Çınar babasının kucağında gezerken uyuyor (Hiç onaylamasam da!). O kadar çok kucakta durursa sonu uykudur tabii.


Bu aralar Çınar'ın en sevdiği oyuncak evin uçuşan perdeleri. O kadar oyuncağın yapamadığını rüzgarda uçuşan perde yapıyor. Heyecanla onu izlerken kendinden geçiyor.



Bu aralar ben daha mı çok kilo aldım ne. Süt yapsın diye yemediğim kalmadı. Doğuma kadar kilo almayıp da doğumdan sonra 8 kilo alan başka kimse var mı acaba?


Bu aralar, bu aralar... Bu aralar hava çok sıcak ve deniz beni çağırıyor.

Romantik Yemek

Geçen akşam 5. Geleneksel Köşebaşı Restaurant Evlilik Yıldönümü Yemeği için mekanımızda yerimizi aldık. Daha doğrusu başka birdeyişle 2. Geleneksel Unutulan Evlilik Yıldönümü Özür Yemeği :)) Babası tv karşısında dondurmasını yerken biz oğlumla kutladık önce evlilik yıldönümümüzü. Sonra 365'e gidip babamıza güzel bir hediye aldık. Eve gelip onu verdik, sevindik, üzüldük.

Ertesi gün her sene kurduğumuz "Bir dahaki seneye 3 kişi geliriz inşallah" fantazimizi gerçekleştirmek üzere tuttuk Köşebaşı'nın yolunu. Her sene evlilik yıldönümümüzde gider yemeğimizi yer, şarabımızı yudumlarken garson hep aynı şeyi söyler. "Seneye 3 kişi bekleriz efendim". Biz de "İnşaallllaah" diyerek hayal kurardık hep.

Bu sene sırf fantazimizi gerçekleştirmek için gittik yine yemeğe. Yoksa Burcu'larla gidilen o yemekten sonra çocukla restauranta gitmenin ne kadar zor olduğunu tecrübe edip bir daha niye gidersin ki.

Çok da kötü değildi aslında. İlk önce akıllı uslu durdu Çınar'cık. Sonra acıktı ve başladı mızmızlanlamaya. Yine her gittiğimiz yerde olan sıcak ve küçük odalardan birine tıktılar bizi "Burada emzirin" diye. Çınar bir yandan etrafı seyredip emmeyi reddederken, bir yandan kolumu koyacak yer bulamadığım için havada kolum ağrıya ağrıya emmesi için onu zorlarken, üstüne sıcak da eklenince kan ter içinde çıktık odadan. Biliyordum ki biraz sonra tekrar ziyaret edeceğiz orayı. 10 dk sonra babamızı masada bırakıp odada yerimizi aldık ki şansımıza hava kararmıştı ve Çınar farklı bir yerde olduğunu anlamadı. Bu sefer de uzuuun uzuuuun, uyuya uyuya emdi. 20 dk sonra zorla memeden çekip indim aşağı. Gittiğimizde Serkan yemeğini yemiş, içkisini bitirmiş ,hatta bana salata bırakmamıştı can sıkıntısından.

Çınar'ın uyku saati gelmişti bu sefer. Karnı tok ama uykusu var vaziyette mız mız mız mıııız. Bir yandan şarkılar söyleyip, bir yandan çıngırağını sallayarak, bir Serkan'da bir benim kucağımda, bir ana kucağında nasıl yediğimi bilemedim. Bu arada herkes ağır ağır yemeğini yerken bu şarkı söyleyip, zıplayan tiplerin ne işi var burada der gibi bakıp duruyordu bize.

En son garson gelip de "Meyve, tatlı ne yersinizi efendim?" diye sorunca "Tek istediğimiz hesap" diyip kendimizi hemen arabaya attık.Çınar arabada uyudu ve biz de "Yemek bizim neyimize" diyerek seneye yine aynı mekanda Çınar koşturup dururken, onun peşinde nasıl bunun gibi romantik! bir yıldönümü yemeği yiyeceğimizi düşünerek eve koyulduk.

22 Temmuz 2008 Salı

Ata'ya ilk bakış!!!

Posted by Picasa

21 Temmuz 2008 Pazartesi

4 Aylık Oldum



4 aylık kontrolümüz için doktorumuz Dr. Emel Atmaca'ya gittik. Tüm muayenelerimiz iyi çıktı. Artık Çınar yavaş yavaş yabancılamaya ve daha bilinçli tepkiler vermeye başladığı için benim kucağımda muayene etti doktor onu. Doktora giderken genelde çok mutlu oluyorum. Her ay doktora gitmek demek, oğlum 1 ay daha büyüdü demek olduğu için heyecanlı gidiyorum. Acaba kaç kilo aldı, boyu ne kadar uzadı, gelişimiyle ilgili neler söyleyecek diye merak ediyorum.. Babası da benim gibi gittiğinde doktorun odasından ayrılamıyor bir türlü.

Bu sefer giderken hem heyecanlı hem gergin gittim. Çünkü Çınar'ı ev terazindde tarttığımızda düşük kilolu çıktı. Öyle çıkmasını da bekliyordum çünkü kendileri çok meraklı. Bu yüzden doğru düzgün emmiyor. 1-2 fırt çekip kafayi arkaya doğru atıyor ve lambayı, tavanı, eşyaları izliyor. Hele ki yabancı bir evde ve etrafta konuşan insanlar varsa yandık. Mümkün değil emzirmem. Etrafı izlemeyi karnının doymasına tercih ediyor sıpa. 1 aydır geceleri de sabah saat 6-7'ye kadar uyuması da bunun üstüne tuz biber oldu. Ben de fırsat bilip 3 ayın acısını çıkardım ve uyudum :))

Geçen ay doktora 1 hafta geç gitmiştik ve bu 3 haftada tahmin ettiğim gibi sadece ve sadece 330 gr almış bizim fındık. Çok moralim bozuldu. İdrar tahlili yaptı, acaba idrar yollarında enfeksiyon mu var diye. Temiz çıktı çok şükür. Bunun beklenen birşey olduğunu, genelde bu ayda çocukların daha az kilo aldığını, memeye bağlılığın azaldığını söyledi. Kilosu gayet iyi ama her ay en az 1,200 kg alan çocuk bir anda dörtte bir oranında kilo alınca doktorun da, bizim de hoşumuza gitmedi tabii. Serkan'ın da benim de suratlar düşünce doktor bizi rahatlatmaya çalıştı ama nafile. Doktorumuz ek besine hemen geçmeye karşı olduğu için bir 10 gün daha gözleyecek. Yapacaklarımız:

Geceleri bir kez kalkıp emzireceğim.

Sessiz ve loş ortamda emzireceğim. Dikkatini çekecek şeyler bulunmayacak.

Ben yediklerime daha çok dikkat edeceğim çünkü Çınar daha az emdiği için sütüm azaldı.

Yavaş yavaş günde 1-2 çay kaşığı yoğurt vereceğim ki ek besinlerin tadına alışsın.

Biz yemek yerken o da sofrada bizim kucağımızda oturacak, bizi yemek yerken izleyecek ve yoğurdunu yiyecek. Böylece yavaş yavaş yemek yemeye adapte olacak. Zaten en büyük zevklerinden birisi yemek yerken kucakta oturmaktı, şimdi izin çıktığına göre kucaktan hiç inmeyecek.

Doktor eğer anne sütü yeterli ise ek besinlere 6 aydan önce başlamayı tercih etmeyenlerden. Ama bunu 10 çocuktan 1'inde görüyorum dedi. Genelde çoğusunda bu aylarda başlamak gerekiyormuş.

Son 1 ayda Çınar daha da farklılaştı. 4. aya doğru daha bilinçli tepkiler vermeye, çıngıraklarını ses çıkarması için sallamaya, oyuncaklarını iki eliyle tutup ağzına götürmeye, yatağının kenarındaki koruyucuları kendine doğru çekip emmeye, soluna doğru dönmeye, yüzüstü yattığında kafasını kaldırmaya, etrafında olan biten herşeyden zevk duymaya başladı ve aguların yerini konuşma benzeri sesler aldı. Alışveriş merkezine gidince arabasında yatmak yerinde kucakta gidip etrafı seyretmek istiyor. Kafasını bir o yana, bir bu yana hacı yatmaz gibi sallaya sallaya, herkese gülücükler saça saça gitmeye bayılıyor. Mağazaların ışıkları çok ilgisini çekiyor. Bu ayın en büyük gelişmesi bence arabada kullandığımız ana kucağının bel desteği ve kafa korumalıklarını çıkartmamız oldu. Sanki bir üst aşamaya geçmişiz gibi hissediyorum, oğlum büyüdü ve artık ana kucağına sığmıyor.



Çınar'ın ayakları sürekli soğuk oluyor. Bu normalmiş, terlediği için olurmuş. Çorap giydirmeme gerek yokmuş. Sterilizatör alayım mı diye sordum. 4.aydan sonra önermiyoruz dedi. Vücudu mikroba alışsın, bağışıklığı kuvvetlensin dedi. Onun biberon ve kaşığını ayrı bir süngerle yıkayıp, iyice durulamamı önerdi.

Bakalım 10 gün sonra kilo artışımız ne durumda olacak. Ben bu durumdan pek ümitli değilim, hala az emiyor. Tek artısı geceleri emzirdiğimde uzun emmesi oldu. 1o günü dört gözle bekliyoruz.

17 Temmuz 2008 Perşembe

Odam




Oğlumun odası tam 2 ayımı aldı. En zor kısmı duvar kağıtlarını seçmek oldu. The Baby's First, sitelerdeki çocuk mobilya mağazaları ve özel duvar kağıdı satan yerler teker teker defalarca gezildi. Mavi olmasını hiç istemediğim halde mavi oldu herşey. Bordürleri ayrı bir yerden aldığım için ortak desenleri yoktu. Ben de kağıttaki puanlardan kesip bordüre tek tek yapıştırdım. Şimdi takım gibi duruyor. Mobilyaları çok aramadık çünkü masif mobilya satan çok az mağaza vardı. İlk önce başka bir mağazadan başka bir model seçmiştik ki 2 hafta olup da gelmeyince sitelerde Biber-on diye güzel bir mağazadan bunları aldık.
Önce duvar kağıdı geldi, sonra yerler halı kaplandı, akşama da mobilyalar. Birgünde oda tamamen değişti derken akşama gelenler (kendileri abim olup) "Aman pek güzel olmuş, pek güzel olmuş"diye diye gittiler. Ertesi sabah bir kalktık ki odayı su basmış :(( Eriyen kar suları balkondan odaya girmiş. Kesin nazar, kesin. Sonra parkeler şişti, halımız mahvoldu. Neyse ki sigortalıydı ev, tüm masraflarımızı karşıladılar.
Parkeler tekrar baştan takılıp üstüne laminat parke döşeneceği için kurumasını bekledik bayağı. Sonra döşendi bir güzel. Halı kestirilip, ortaya konuldu. Güzel de oldu.
Çınar doğduktan 2 ay sonra yerler tekrar kabardı . Tekrar yapıldı. Tak sök, tak sök bir düzene girmedi bir türlü. Hala da ortası hafif kabarık duruyor.
Perdeler, uyku seti, abajur, lamba Funnababy'den alındı. İstediğim gibi renk ve boy değişikliği yaptılar. Şimdi önce, çokoprensimin odasındaki yatağında yatacağı, sonra büyüyüp de odasında oynayacağı günleri bekliyoruz.

Dolapların çekmeceleri tamamen dolu değildi önce. Şimdi yavaş yavaş dolmaya başladı. Bu da bana fındığımın büyüdüğü hissini veriyor. Çünü artık küçülen kıyafetleri var ve onlar için ayrı bir göz bile yaptım. Kimseye vermeye de kıyamıyorum, çünkü onları ikinci bebişimize saklıyorum :)))

Posted by Picasa

Pazar sevişgenleri





O koku hiç değişmese.
Hep süt koksa, hep melek kalsa...
Posted by Picasa

Bezelye dolması




Seviyorum seniiiiiiiiiiiiiii....................
Posted by Picasa

Arkadaşım Arda ile...


Oğlumun ilk arkadaşlarından Arda ile ailecek bir restauranta gidip yemek yiyelim dedik ama yemeğin ilk 10 dk'sından sonra önce Çınar'ı emzirmek üzere biz ortadan kaybolduk. Geldiğimiz de Burcu ve Volkan yemeklerini bitirmişlerdi. Sonra da onlar Arda'nın üstünü değiştirmek için gittiler. Onlar geldiğinde de biz yemeklerimizi bitirmiştik :)) Güya beraber gittik yemeğe. Çınar efendinin mızmızlanacağı tuttu ve ben yemeği nasıl yuttuğumu bilemedim. Burcu da Arda'nın mamasını yedirdiği için o da o güzelim mis kokulu iskendirini büyük lokmalar halinde yuttu. Babalar da bol bol sohbet etti geri kalan zamanda. Zaten bir süre sonra restaurant çok estiği için kalktık ve geride 45 dkl'ık sürede birbirimizi sadece 15 dk gördüğümüz uzuuuuun!sohbetli bir yemek bıraktık.



-Beyaz Peynir, Maviş Arda-


Büyüseniz de arabalarınız için kavga etseniz :)

Burcu-Volkan

Ankan'da (Ankara'lı Anneler Grubu) başlayan arkadaşlığımız bizden 22 gün önce Arda doğana kadar 1-2 mesaj ile sınırlıydı. Çınar 1,5 aylıkken bir gün Burcu'dan hayırlı olsun mesajı ile gelen mail sayesinde hergün yazışmaya başladık. Birbirimize zor zamanlarımızda destek olduk, bebişlerle ilgili aklımıza takılanları paylaştık, cevapladık. Sonra ailecek görüşmeye başladık. Kocalar da sevdi birbirini ve umarız Arda ile Çınar da. Şimdilik sadece birbirlerini uzun uzun süzmekle yetiniyorlar. Sizi seviyoruz Akalın ailesi....



-Bu da, arkada ağlayan Çınar ve önde gülen annesi (çocuğu ağlarken keyifle fotoğraf çektiren gaddar anne)-

15 Temmuz 2008 Salı

Biz gideriz düğüne hey düüğüüünee!


Hafta sonu arkadaşım Betül'ün Japon Vakfındaki nikahındaydık. Çınar o gürültüde mışıııl mışıııl uyudu. Bizi hiç üzmedi. Aferin oğluşuma benim..... Seni çok seviyorum.
Posted by Picasa

14 Temmuz 2008 Pazartesi

İlk tatilim





Okullar kapanmadan 1 haftalığına diye gidip babamızın "Yeter gelin artık gelin, oğlumu özledim ben" diye yaptığı tacizlere rağmen 2 hafta kaldık Didim'de. 1 ay daha kalabilirdim orada ama babamız çok özlemiş oğlunu ne yapalım. Her gün telefon açıp bugün şunu öğrendi, artık 10 dk boyunca aguluyor, çıngırağı elinde tutmaya başladı diye anlatmaya başladıkça en son "Oğlumun büyüdüğünü göremiyorum" diye isyan edince döndük Ankara'ya.











Yazlık çok hoşuna gitti Çınar'ın. Her sabah erkenden kalkıp güneş kremimizi sürüp deniz kenarına gittik. Çınar hem güneşlendi, hem deniz kokusu aldı, hem de uyudu. 1,5 saat kalıp, fırından sıcak sıcak ekmeğimizi alıp eve dönüyorduk her sabah.








Öğleden sonra uzun uzun uyumaya başladı. Açık hava onu bile etkiledi. İştahı açıldı. Sürekli emdi durdu. Bu arada yanakları iyice kilo aldı.






Çenesi açıldı bir de. En büyük zevki göz göze geldiği kişilere hemen tatlı bir "agu" atmasıydı. Tabii ondan sonra o kişi gözünü kaçıramayıp, onunla uzuuuun aguuu, guuu, oooo sohbetlerine katılmak zorunda kalıyordu. Dedesinin bana en büyük yardımı onunla sohbet ederken benim elim kolum biraz boş kalıyordu ve dinleniyordum.







Arada uzun öğle uykularından fırsat bilip denize kaçmadığım da olmadı hani. Akşam da pazara gidip bol bol çaput alıp geldim eve, bir de mis kokulu, taze tarla çileği :)




Çınar'ı denize sokamadım çünkü deniz tam ısınmamıştı, ben bile zor girdim. Neyse darısı babasıyla geçireceğimiz ilk tatile.







-Didim-