Anaokulu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Anaokulu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Şubat 2012 Perşembe

Heidi ve Varyemez

4 ay 12 günlük kızce içeride uyuyor. Bir boy büyüğü, kızcenin erkek versiyonu ise kreşte. Geçenlerde anneme Çınar'ın 2,5 aylık fotoğrafını gösteriyorum. Annem "Irmak bu değil mi?" dedi.

Çınar'ın bebekliğini bilenler benzetiyorlar. Ben fotograflarına bakınca benzetiyorum sadece ama dudakları ve pörtlek bakışları benziyor.Özellikle korktukları zamanki o şaşkın bakışları var ya bebeklerin, işte o halleri.

Çınar kreşe alıştı. Mutlu gidiyor ve mutlu çıkıyor ve benim için de önemlisi bu. Geçen hafta ilk kreş hastalığımızı aldık ama neyse ki Irmoşa bulaştırmadan atlattık. Bulaşmasın diye bir o oda, bir bu oda koşturdum orası ayrı post konusu olur valla.
Geniz eti ameliyatından sonraki ilk hastalığımız çok kısa sürdü. 5 günde geçti. Çok garip geldi bana. O zamanlar 2 haftada ancak toparlanıyordu.

Selin'in doğumgününden- Zeynep ve Selin ile

Irmak 4 ay 12 günlükken gayet sosyal bir bebek oldu. Gözgöze gelmeyegör , sırıtmak için yer arıyor. Annem şöyle tanımlıyor :) "5 kuruşu varsa gülmeye vermiş."

2,5 aylıkken dönmeye başlamıştı Irmak. Tam dönemese de yan dönüyor arada bir tam dönebiliyordu ama elini kurtaramıyordu. Şimdi tam dönebiliyor ama hala elini kurtaramıyor.

4 ay civarında yaşanan o "sessizlik" dönemine henüz gelmedik. Hala hep konuşmaya çalışıyor. Belki de biz bu dönemi yaşamayız.  Her çocuk sessizlik dönemini geçirecek diye bir kaide yok. Ya da kısa süreli yaşamış ve ben farketmemiş olabilirim.

2.çocuk olmanın avantajlarını şöyle yaşıyor Irmak.
3 aydan sonra emerken duyduğu her sese dönmeye başladıklarında emmeleri biraz sekteye uğrar. Daha uzun süre emzirmeye çalışırsın çünkü sürekli kafasını çevirir.
Ama evde bol sesli bir abi varsa zaten sesle emmeye alıştığı için bu dönemi daha kolay atlatıyoruz. Yine renkli şeylere, yüksek seslelere dönüyor ama hemen memeye geri dönüyor. Özellikle de karnını  biraz doyurmuşsa.


Bunların dışında çıngırağıyla, mobilleri, yumuşak renkli hayvanlarıyla bayağı bayağı oynamaya başladı. Bu da onu uzun süre oyalıyor.
Ellerinden sonra ayaklarını keşfetti. Tam olarak tutamıyor ama yan yatarken yakalıyor.
Emerken ağzımla, burnumla oynuyor. Ben en çok bunu seviyorum.

Bir de bana en çok sorulan sorulardan biri: Konuşma ve dil gelişimi için neler yaptığım:
Hergün 1-2 kitap okuyorum ona. Aynı hecelerden oluşan kelimeleri sık sık tekrar ediyorum. (mama, baba, dede...)
Zaten bunları 7-8 aylar civarında baba, dede demek için değil de konuşma öncesi antreman olarak hece tekrarları şeklinde söyleyeceği için ona bir hazırlık oluyor aslında.

Her kitapta 4-5 kelime belirliyorum kendime. Hep onları tekrar ediyorum.
Çevresel sesleri, hayvan seslerini (tak tak, cik cik) sık sık tekrar ediyorum.
Aynı hecelerden oluşan şarkılar söylüyorum. Mesela bir çocuk şarkısını sadece -ma hecesini kullanarak söylüyorum.
Ben konuşurken ellerini ağzıma koyuyorum (ağız hareketlerimi farketmesi için).
Evdeki nesnelerin isimlerini sık tekrarlı söylüyorum.
Uyurken başına bebek müzikleri olan cd açıyorum hep alıcı dil gelişimi için hem de seste uyumaya alışsın diye.
Bir de en önemlisi evde sürekli ama sürekli hiç durmadan konuşan birileri -ki bu görünce çıldırdığı abisi- varken Irmoş sürekli uyarana maruz kalıyor.

26 Ocak 2012 Perşembe

Vay halime

Uzuuuun zaman oldu. Yazmadığımın farkına bile varamadığım uzun bir zaman. Çok yorulduğum uzun bir zaman. 2 çocuklu olmanın zorluklarını daha da anladığım bir zaman.

Sebepse basit ama inceden; bakıcımız işten ayrıldı.
...ve ben evin işleri, yemek, Çınar'la oynamak, yedirmek, uyutmak, Irmak'ın bezi, banyosu, emzirmek, uyutmakla çokca meşgulüm. Saçı başı dağıtmış halde geceleri sırt ağrısı bir yandan, bacaklarımın ağrısı bir yandan günü tamamlıyorum. Bu en erken gece 1'de oluyor.
Yatağa yattığımda muzaffer komutan edasında " bugünü de kotardım hadeee" diyip sabah hiç olmasın diye gözümü kapatmak bile istemiyorum.


Ömrümde bu kadar yorulduğum başka bir zaman var mıdır bilmiyorum. Hepsini aynı anda beceremediğimi kabul ediyorum.  2 haftanın sonunda daha hızlı yemek yapıp, dağınıklığı daha az görüp, daha organize olmayı öğrendim ama yok ben almayım. Irmak huysuz bir bebek olsaydı ötesini hayal edemiyorum zaten.

Bu düzen-pardon düzensizlik- içinde beni en çok yoran şey aslında ev işleri ve yemek. Çocuklarla zaten yine ben ilgileniyordum ama eğer evde sürekli oynamak isteyen bir çocuk var ve ona sürekli "yemeği yapayım ondan sonra, şurayı toplayım ondan sonra, kardeşini emzireyim ondan sonra" demenin vicdan azabıyla Çınar'ı kreşe başlattım.


Bir önceki o çok meşhur ama aslında sadece işten hiiiç anlamayan o anaokuluna değil ama. Irmak'ı evde bırakıp oryantasyon sürecini tekrar baştan yaşamayı göze alarak daha eski, bu işi daha iyi bildiğine inandığım bir yere. Bu sefer işi bilen, azıcık çocuk psikolojisinden anlayan, daha binaya bile girmemişken 2.günde ağlaya ağlaya çocuğu kucağımdan alıp, sınıfa zorla götüren bir kreş değil burası. Yavaş yavaş, çocuğu hiç ağlatmadan sadece 1 haftada okula uyumu sağlayabilen bir yer.

Çok şükür alıştı Çınar. Irmak 1 hafta boyunca yarım gün anneanne, babaanne şefkatiyle benden ayrı kaldı ama neyse ki uyku saatlerine denk geldi bu süreler.

Bu sürede hep sorduğum şu sorular geriye dönüp ısrarcı olma isteğimi depreştirdi ama iş işten geçmişti.
Neden benim çocuklarım ne emzik ne biberon almazlar, neden?????
Ben hep 2 emzirme arasında koştura koştura işlerimi halletmek zorunda  mıyım?




7 Eylül 2011 Çarşamba

Ben:36+2/ Çınar: Oldu gibi


Niye güncellemiyorsun diye sorup duruyorlar hep. İşte.... Hamileliğin ağırlığından ve yoğunluktan diyebilirim.
Önce son günlerdeki önemli gündemimizden bahsedeyim.

Bayram öncesi Çınar artık sınıfa bensiz gitmeye hazırdı. Öğretmeni ağlayarak, çığlık çığlığa götürdü yukarı onu ama bu seferki naz ağlaması idi. İlk baştaki gibi bilinmezlikten kaynaklı değildi. Bir kez bensiz geziye bile gitti. Ağlayarak bindi servise. "Gitmeyeceğiiiiiiim"ler havada uçuştu. Ama arkadaşı Emre jr'un yanına oturur oturmaz kendini güvende hissetti ve "Tamam annneeeee sen git hadiiii" diyerek beni yolladı.
Bayramda onu strese sokmamak için hiç kreş lafını etmedim.Ama o hergün sordu. "Bugün kreş tatil mi???"


Bayram sonrası ilk gün geceden ona kreşe gideceğimizi söyledim. Sabah uyanır uyanmaz ağlamaya başladı. Evden zor çıktık. Öğretmenini görünce ağladı, zırladı, sonra merdivene kadar onunla gelmemi istedi. Aynen de dediği gibi merdivenin başında sustu.
Sonraki gün de aynı şekilde. Hatta ben eve geldim ilk kez.

... ve bugün evden çıkarken ağladı sadece. Güzelce vedalaştı ama yine de giderken buruk baktı, üzüldüm.
Bugün ilk kez kahvaltıya götürdüm. 2 gündür de öğle yemeklerini yiyormuş. Önceden reddediyordu, 1 kaşık alıp bırakıyormuş.
Bizim oryantasyonumuz 1 ayı bulur demiştim. Gerçekten de 1 ay oldu tam. Araya bayram girdi tabii.
Sırada tam güne geçmek kaldı. Ona hala emin olamıyorum. Belki doğumdan 2-3 ay sonra belki de haftaya.

Bana gelince:
Çok ağırlaştım. Hareketlerim iyice kısıtlandı. Sürekli nefes nefeseyim.
12,5 kilo aldım. Çınar'da bu haftalarda 9 kilo almıştım.
Suyum azaladığı için doktor 39. haftaya kadar dayanmaz diyor.  Kontrollerim haftalık artık. NST'ye bağlanıyorum. Mercimoş müthiş hareketli. Bu da beni biraz gerginleştiriyor. Sürekli içinde kıpırdayan birşey, sıcak, hareket üst üste gelince bunalıyorum.

Bebişin kilosu en son 2,650 gr idi. Bu da Çınar gibi 4-5 gün geriden gidiyor. Çınar 2.800 doğmuştu.
39'a kadar dayanırsa 3 kg'ı geçer ama o kadar dayanacakmış gibi gelmiyor bana.
Karnımda kasılmalar hissediyorum ara ara.
Dayan kızım dayan. Daha ismin bile yok.

Hastane valimizi ancak bugün hazırlayabildim.
Beşiği kurulacak, odasına perde, halı ve yatak korumalığı alınacak.
Çınar'a oda takımı yaptırılacak. Ama hiiiiiiç gücüm yok bunlar için.
Bebekle genç arası oda takımı yok piyasada. Korkunç takımlar var. Ben de Vibel'den kopya çekip çizdim birşey.
Sonrasında herşey tamam inşallah.
 Bir tek kızım kalıyor geriye. Sağlıkla gelirsin inşallah bebiş.

Foto: Hafta sonu Emre Jr bisiklete binmek için misafirimizken!

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Kreşli Hayat

Güneş gözlüklerimin altından çaktırmadan ağlıyorum. Öyle sıkıyorum ki kendimi bıraksalar höyküre höyküre ağlayacağım. Arkada da Çınar "gitmeyeceğim" diye ağlıyor. Benim ağlamam sinirimden, onun ağlaması hem istememesinden hem nazından. 

Hormonlarım bir yandan, "Onun istemediği bir şeyi zorla yaptırıyormuşum hissi" bir yandan,  6. gün oldu ama hala sınıflara çıkmak istemiyor diğer yandan,  yaklaşan doğum nedeniyle "Ya alışmazsa stresi" öbüüüür yandan, kreşte kızdığım bazı şeyler dolayısıyla oryantasyon planlarına müdahale etme stresi bir yandan, evden çıkarken Çınar'ı ikna etmeye çalışırken yaşadığım gerginlik, kan, ter içinde kalma en öbür yandan, üstüne bir de sıcak eklenince ağlıyorum işte.

Çınar'ı bıraksam da kreşe, o içeride ben arabada bağıra bağıra ağlasam diyorum.


 

Nasıl Çınar normal çocuk tepkileri veriyorsa ben de normal bir anneyim işte. Bana Ç.G.E. Uzmanı gözüyle bakmayın.  Sadece 2.gün hiçbir açıklama yapmadan Çınar'ı yukarı yaka paça götürdüklerinde müdahale ettim. %50 -% 50 rol paylaşımı oldu ama o yukarıda ben de aşağıda ağlarken orda tamamen anne oldum işte.  Ne zormuş.

Sonrasında daha ılıman bir oryantasyon planı hazırlandı. Çınar'a daha uygun. Ben biliyordum ki Çınar gibi son derece temkinli, tanımadığı yetişkinlerle hemen iletişim kurmayı sevmeyen, önce gözleyen, emin olduktan sonra kendini açıp güven bağlarını atan ve annesine çok düşkün bir çocuğun  kreşe adaptasyonu uzun olacaktı. Hele ki hastaneden yeni çıkmış ve kardeşi olacak bir çocuksa bu.

Yarın başlayalı 2 hafta olacak ama biz kreşin gezilerinden dolayı 6 kez gittik henüz.
Öğretmenini reddetti, sadece okul pskilogunu kabul etti. Nedeni ise "Ben öööretmenden tanıyorum(-utanıyorum)." Öğretmeninin ona bakmasını bile şiddetle reddetti.

Öğretmenin boş oldugu bir an sadece çok sevdiği okul bahçesinde bir süre onunla oynadı. Sonrasında geriye yukarı çıkmak kaldı. Beraber çıktık ama sadece gözlem yaptı. Arada girdi oynadı.
Bugün yine beraber çıktık ama ben 15 dk sonra aşağı indim. beni unnutmuştu. 1,5 saat kadar bensiz yukarıdaydı.
Faaliyetlere katılmamış ama bu da çok büyük bir adım.
Sonrasında da yalnız çıkması, ardından benim sadece çıkışlarına gitmem ve evden ağlamadan gitmesi kalıyor. Bu sonuncusu biraz uzun süren bir süreç aslında. Çoğusu evden ağlayarak çıkıp oraya gidince unutuyor.
Tek dileğim bebek doğana kadar alışması. Yoksa hala hazırlıklarımı bitiremedim.

33 hafta 2 günlük olduk bile.  Yapılması gereken o kadar çok şey var ki, hala bir çoğuna başlayamamış olmak bile beni daraltmaya yetiyor.
"Alıştıııık" başlıklı bir yazıyla burada olmak umuduyla.........

8 Haziran 2011 Çarşamba

Gönlümdeki anaokulu nasıldır acaba? Şeytan diyor git kendin aç!

Karnımdakinin dışında sırtımda 4-5 kişi daha taşıyorum sanki. Üstümde öyle bir ağırlık, kolumu kaldırasım yok.

Yaz geldi ama biz yağmurlu Ankara'ya dönüyoruz. Gidince babayla yapılacak bir tatilin ardından Çınar anaokuluna başlayacak. Hiç başlatasım gelmiyor. Özellikle de yazın ortasında. Ama mercimoş doğmadan alşması lazım------ki bizim alışma sürecimiz sancılı olacağa benziyor.
Hiçbir kreşi beğenemiyorum. Hepsinde içime sinmeyen birşeyler var.

Diyorum ki öyle bir anaokulu olsa:
  • Butik olsa, en fazla 50 kapasiteli olsa,
  • Atölye sistemi olsa, çocuklar akşama kadar aynı sınıfta durmasa,
  • Bol materyalli olsa, plastik hiç olmasa,
  • Kutu oyunları çokca olsa,
  • Hayal gücünü destekleyen çalışmalar yapılsa,
  • Çocukları strese sokan yıl sonu gösterisi olmasa,
  • Televizyon hiç olmasa,
  • Çocukların uyudukları yer için ayrı bir odaları olsa, oynadıkları yerde uyumasalar ve en fazla 10 çocuk birarada uyusa
  • Sınıflarda 10'dan fazla çocuk bulunmasa,
  • Çocukların ne yemeklerinden ne içerinin ısısından kıssalar,
  • Öğretmenlerin maaşları yüksek olsa, herkes saygılı olsa ve bu mutluluklarını çocuklara yansıtsalar,
  • Kurumun sahibi parası çok olduğu için değil bu onun mesleği olduğu için okulu açmış olsa,
  • Yine okulun sahibi evde kalmış, sert, sinir, kaprisli, kompleksli bir kadın olmasa da öğretmenlere çektirmese, onların bu mutlulukları çocuklara yansısa,
  • Sanat faaliyetleri düzgün olsun diye çoğunlukla öğretmen yardımlı değil de çocuğun kendisinin yaptığı ama yamuk-yumuk çalışmalardan ibaret olsa,
  • Duvarlara, pencerelere rengarenk elişi kağıtlarından kesilmiş çiçekler, süsler gibi çocukların dikkatini dağıtan şeyler yapıştırılmasa, bunların yerine eğitsel çalışmalar, çocukların geçerken bir el atıp oynayacağı mobil oyuncaklar olsa,
  • Tatlı-sert bir eğitim anlayışı benimsense, veliler kızacak diye otorite boşluğu olmasa,
  • Bahçesi büyük olsa, yağmur, kar, sıcak, soğuk demeden her gün bahçeye en az 1 saat çıksalar,
  • Bol booool oyun oynasalar, paylaşsalar,
  • Eğitim programı kırpma-kopya değil de bilen birileri tarafından uğraşarak yazılsa........


Şimdilik bu kadar. Başka bir arzum yok. :))
Ha bir de ben
"Yesem yesem kilo almasam"

8 Ekim 2010 Cuma

Çocukla işe gitmek mi, çocuğun okulunda çalışmak mı?

Geçen cuma öğle uykusundan sonra Çınar'ı kreşe getirdim.
Şöyle oldu:
Öğretmeniyle tanıştı.
Sınıfa girdi ve....
Beni unuttu :((
Önce annesi olarak şaşırdım, bu kadar mı çabuk dedim. Sonra eğitimci olarak bunun devamlı olacağını daha bilmiyor, bir-iki güne gerçekle yüzyüze gelir dedim.
Evvet...Eğitimci kimliğim kazandı.
Hem de tam da 2.gününde.





Okul biraz kalabalıklaşsın, çocuk dolsun sonra başlasın diyordum. Çünkü hergün gelen giden çok oluyor. Sürekli veli görüşmeleri yapıyorum. Beni bırakmayacağını biliyordum.
Normalde Çınar'ı evden çıkarmak ne mümkün.
 Dün sabah bakıcı ablamız geç kalınca "hadi okula gidiyoruz" der demez hemen koştu çantasını getirdi. Ayakkabılarını son sürat giydi. Gık bile demeden....
Yoksa psikolojik olarak hazırlamamız, kapıyı kapatıp "hadi biz gidiyoruz, hoşçakal" dememiz, ardından Çınar'ın ağlayarak gelmesi "ben de geliyorummmm anneeee" diye bağırması, ardından kapı önünde giyinmesi, ayakkabılarını giydirene kadar 30 kez içeri gidip gelmesi ve kan, ter içinde çıkmamız lazımdı.




Ama hiçbiri olmadı. Gidiyoruz dedikten sonra benden bile hızlı hazırlandı.
Bilmiş bilmiş gitti okula. Sanki 40 yıldır gidiyor.
Ta ki kreşin kapısına gelene kadar.
Kapıya geldik ve orada başladı "beni kucağıma(kucağına) al anne..."
İndirene kadar canım çıktı. Öğretmenler pervane.
Yok... Yemek salonuna girmiyor. Bir süre sonra karar verdi ve girdi yemek salonuna.
Sonra????
"Sen yedir anneeee"
Allahımmm ben anaokuluna başlayınca yemeklerini kendi yiyeceği için mutluydum.
Kafamda sürekli alt yazı geçiyor." Alışma süreci, normaldir"
Diğerlerini de taklit edip, hiçbirşey yemedi.
Sınıfa girince beni unuttu.
Uyku ve yemek saatlerinde görünmemeye çalışsam da, veli görüşmesi, öğretmenlere birşey söylemem gerektiği durumlarda beni görünce uzun bir öpüşme, sarılma, kucağa gelme, omzuma kafayı koyup yatma, kulağına saçımı sokma faslı gün içinde en az 15 kez kadar tekrar etti. Arada istediğinde çıktı, beni gördü.. Giderken de "anne yütfen işe ditme" diyi endişeli ama mutlu bakışlar fırlattı.


Herşeyi benden istedi. Annem uyurken yanıma yatsın, kitabı sen okumaaaa annem okusun, yemeğimi annem yedirsin, sen konuşmaaaa annem konuşsun.

Görüşmelerim sırasında "Yaaa ben anneme ditmek istiyoyuumm" lar kapının önünde çınladı.
Yok dedim yok yok... Ertesi gün ve 1-2 hafta kadar getirmeyeceğim..
Çok yoruldum, çok. En iyisi o evde, ben anaokulunda.
Tek işim okul, çocuklar, program, plan, veliler, eğitimciler, gelişim değerlendirmeleri, kayıtlar, hazırlanacaklar olsun..
Çınar aç, gergin benim peşimde, ben işim yapamazken olmuyor....
Biraz vakit....
Fotoğraflar: Demir, Emre Jr, Arda ve Çınar. Arda ve Burcu'nun katılamadığı Tunalı buluşmasında yeni 4.cümüzü bulduğumuz anların hikayesidir.





Veeeeee..... Okeye 4. geldi... Aynı yaşta bebesi olan kızlar klübü son üyeleri.... 1 üyemiz değişti.

Burcum inanmıyorsun ama inan o an hepimiz çok üzgündük. Gözlüklerden görünmüyor farkındayım.....
Bu hafta sensiz 2.blog yazısı ve sana ithafen notlar.....
Seni çok seviyoruz..... Valla billa....

23 Eylül 2010 Perşembe

Programlı program hazırlarken hayatın programından uzak kalmak


Yatıyorum,
Kalkıyorum,
İşe gidiyorum,
Geliyorum,
Bilgisayarın başına oturuyorum,
Araştırıyorum,
Yazıyorum,
Oluşturuyorum,
Kitabıma dönüp okuyorum,
Yatıyorum,
3-4 saat uyuyorum ya da 52345782416 kez uyanıyor Çınar'a 52345782416 kez su veriyorum ve 52345782416 kez ağlamaması için sakinleştirip 10 dk sonra geri kalkmak üzere yatağıma gidip sadece yatıyorum.




Çok zormuş ama bir o kadar da eğlenceliymiş yeni bir sistem oluşturmak.
Oğlunun içine dahil olacağı farklı, yaratıcı ve araştırmacı, oyunla öğreten, ingilizce, sanat, bilim ve oyun ağırlıklı bir eğitim programı hazırlamak.
Değişik bir program ama... Ne Montessori, ne Reggio Emilia, ne High Scope.....
Çooook yakında...
Şiş ve kırmızı gözlerime değecek.

2 Eylül 2010 Perşembe

1 Minik Dev Adam

Son yazımdan sonra bir takım değişiklikler yaşadık. Bu değişiklikler beni mutlu ettiği gibi önümüzdeki günlerde ya da aylarda Çınar da bu değişikliklerden mutlu olacak eminim. Çünkü aslında herşey tam da onun istediği gibi olacak. Benim de gözüm arkada kalmayacak.

Şimdi bu profesyonelce mi? Hayır!!!! Hem de hiç de değil.
Çınar benim işimi engelleyecek mi? Evet, belki ya da ilk başlarda.
Aradaki dengeyi nasıl sağlayacağım? Zor olacak benim için.


Yeni açılan bir okul. (Bir önceki yazımda yazdığım anaookulu değil) O okulda müdür bir anne. Yemek istemediğinde, uyumak istemediğinde, canı yandığında, anne şefkati istediğinde soluğu benim yanımda almak isteyecek, biliyorum ve eminim.
Ben ise orada anneliğimi rafa kaldırmak zorunda kalacağım.
Çınar şaşıracak çünkü annesi orada daha farklı olacak, diğer çocuklar üzülmesin diye herkesin yanında ona sarılamayacak.
Anne ne yapacak? Kapının önünde anneeeeeeeeeee diye ağlayan bir çocuk sesiyle veli görüşmesi yapmak isteyecek mi?
Hayır!!
Dengeyi kurmak zor olacak.



Çınar'ın keyfi bu aralar tavan yapmuş durumda. Büyünce basketçi olacağım diyordu. Şimdi bunu destekler şeyler yaşıyor.
Önce Demir ile FIBA Dünya Basketbol şampiyonasında Türkiye'nin ilk maçına gitti. Sonra diğer maçları evde heyecanla izledi.  Şu an yine babasıyla Türkiye-Çin basketbol maçında.
Bu arada akşam uykularımız rafa kaldırıldı.


Evde sürekli basket oynuyor.
Yemek yiyip, uyuyup, boyunun uzamasını bekliyor. Boyu uzadığı zaman basket atabilmeyi hayal ediyor.
Umarım Çınarişkom, umarım, küçüçükken, 2,5 yaşındayken hedeflediğin boyundan büyük hayallerini gerçekleştirebilirsin minnoşum.


Fotolar cep telefonundan çekildiği için en net olanları bunlardı :(

19 Ağustos 2010 Perşembe

Fotoropörtaj//Okullu oluyoruz sanırsam :o



Bugünlerde yine içimde savaşıyorum kendimle. Bir diyorum ki 1 ay sonra tam 2,5 olduğunda yazdır anaokuluna. Diğer yanım da diyor ki sabah sıcak yatağından kalkıp evin içinde dolaşmak yerine kışın arabaya atlayıp okula gidecek.
Sonra da diyorum çok mu acıyoruz biz çocuklarımıza. Ne var  azıcık da üşüsün, azıcık da zorluk çeksin.

 Zor oldu benim için. Kararımı verdim rahatladım.
 Bir de işin içinde olunca biraz zor beğeniyor insan. Armutun sapı, elmanın çöpü derken üniversiteden hocamın açtığı okulda karar kıldım. Kesin tarihi belli değil ama yarım gün olarak bir süre devam edecek. Bu arada bakıcı ablamız da bizimle kalmaya devam eder.


Çınar namaz kılıyor :))

Eğitim programı ve başka okullarda olmayan pek çok eğitim köşeleri,  sınıfları çok ama çok güzel ve High Scope ile Reggio Emilia yaklaşımını benimsemesi ise cabası. Doğa ve bilim ağırlıklı bir eğitim anlayışı. Tek eksiği ingilizcenin sadece ders olarak verilmesi. Tercih meselesi tabii ama ben hep sadece ingilizce eğitim veren bir okul olsun istemiştim.


Gelelim fotolara. Çınar'ın bir günlük yaramazlık öyküsü. Bir günde içinde yaptığımız muzurluklar. Üstteki resimde kışlık şapkasını takmış havuza kar topu oynamaya iniyormuş öyle diyor :o



havuzda kar topu oynuyor :D




 bluzünün yakasını 10 cm daha genişletmeye çalışırken. aklınca soyunuyor.







imkansızı istediği anlar



....veee yatakta sızarak başlayan huzur