Özel Günler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Özel Günler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Nisan 2011 Pazartesi

Hohooo

Herkeşler girmişler, bir ben eksik kalmışım buralardan. Hiç kimsecikler de demiyor ki "Dns numarasını değiştirince giriliyor. Bak tüm bloggerlar burada".
Ama ben hala her istediğimde giremiyorum nedense.
Neyse uzuuun zaman olmuş gibi hissediyorum. Azıcık utangacım bile :) Çınar'ın deymiyle "tandım ben" (=utandım)
Neler olmadı ki neler!
Güzel haberler, yenilikler, zor geçen günler, kutlamalar vs, vs.. Hepsini yazmayacağım tabii ki. Mühimmmmlerini peyderpey özet geçmek en iyisi.


Bunca zaman içinde en önemli aktivitemiz Çınarişkomun 3.doğumgünü günü oldu sanırım. Bu sene çok anlamlıydı onun için. Günlerce bekledi, Caillou'lu pasta siparişini bile ben sormadan verdi bana.  Pastası gelince dondu, kaldı heyecandan. Kafasını bile çevirmedi. kendinden emin, üfledi ve kalktı. Sanki 40 yıldır doğumgünü kutluyordu. O kadar kendinden emin ama bir o kadar da şaşkın!


Artık bebek değiliz. 3 yaş önemli bir sınır, dönüm noktası çocukluğunun. Ee haliyle halleri, tavırları, ifadeleri, kızgınlık ve sevinç durumunda verdiği tepkileride değişti.
Neyse bu yazının sonu yine akademik gibi görünüyor, başlamayım en iyisi.
Kısaca merhaba diyeyim dedim.
 Soğuk bir Ankara gecesinden, yeni başlangıçlara merhaba diyoruz bizzz.

9 Kasım 2010 Salı

Paşam ne kadar iyiyse ben de o kadar iyiyim

Nadirdir Çınar'ın "ben yatacağım" diyip, kelimeleriyle, uykuya dalmasının arasında sadece saniyeler olması.
Daha mama sandalyesinde otururken -ki daha kahvaltı sofrasındayken- uykusunun gelmesi pek mutlu etmedi beni açıkçası.

Hemen balkona çıkardım, sırtını güneşe verdim, orada uyudu.
Yatağına götürür götürmez kusmaya başladı.

2 gündür de bugüne kadar hiç olmadığı kadar hasta paşam.

İşe başladığımda çocukların hastalıklarından konuşurken "Çınar bugüne kadar hiç ateşli hastalık geçirmedi" gibi boşboğaz bir laf etmiştim.

Dilim kopsaydı da demeseydim. O gün bugündür son 2 ayda tam 4 kez ateşlendi. 2,5 yaşına kadar ki ortalamayı yükseltti.

Ama bu sonuncusu cidden çok kötü. Hepsinin de kreşe gittiği günün ardından çıkması ise tesadüf mü yoksa kreşten mi alıyor sorularını uyandırdı bende.

"Nadir gittiğinde böyle olacaksa tamamen başlayınca ne olacaklar??" sa cabası......??????

3 gündür gece gündüz ateşimizi düşüremiyoruz. Özellikle geceleri 39'u buluyor. Sabaha kadar duş ve burun temizlemeyle geçiyor.
Ne o uyuyor, ne biz.
Duştan nefret ediyor artık... ve ben de. Sonrasında ıslak ıslak, zangır zangır titrediğinde hem kendimi suçlu hissediyorum hem de bir yandan "onun iyiliği için ama"larla kendimi telkin ediyorum.

Eskaza uyuyabildiği daha doğrusu sızdığı zamanlarda da bir horlama bir horlama. Üst komşu falan duyuyorsa "adam da ne horluyor" diyordur eminim. Hiç abartmıyorum vallahi.

Bu yaşta burnu tıkalıyken böyle horlayabiliyorsa, büyünce nasıl olacak tahmin edemiyorum. Artık onu da karısı düşünsün napiiim :p

Neyse, geçen hafta sonu 3 gün fotoğraf klubüyle İstanbul'daydım. İlk ayrılığımızdı.
Çok ama çoook özlemişim.

3 günde bayağı bayağı büyümüş geldi bana. Son zamanlarda başımıza babacı kesilmişti.
İyice pabucum dama atılmış bu arada. Şimdi arayı kapatmaya çalışıyorum :))

Sanırım "Sen bekle, az daha büyüsün bana dönecek, babacı olacak" sözlerine cevap olarak attığım kahkahalara karşılık avucumu yalıyorum.


Çekirdek aile olarak kutladığımız doğumgünümden postla alakasız bir kare



26 Aralık 2009 Cumartesi

Heyyo, hediyem geldi!!



Yeni yıla çok az kala benim de hediyem ulaştı. Dışarıdaydım, bakıcımız aradı "kargo geldi alayım mı?" dedi.
Heyyoooo hediyem geldi dedim. Sevinçle eve gittim, değilmiş :( Ismarladığım tripodum gelmiş. Normalde ona da çok sevinirim ama heyecanla hediyemi beklediğim için üzüldüm tripodu görünce.
Ardından 5 dk geçmeden güvenlik aradı. "Kargonuz geldi, yollayım mı?"
Tekrar bir heyyoooo, yolla yolla!!
Beklediğim kargo geldi :)
Sevgili Özge, bana güzel bir kitap ve Çınarişkoma da bir çift terlik yollamış.
İçine bir de güzel not yazmış. Bir de beyaz kağıda yazdığı için özürdileyerek başlamış notuna.
Ne önemi var ki, nasıl bir kağıda yazıldığının. Hem daha güzel, oğluşunun resim kağıdına yazmış.
Ne güzel, ne masum.
Teşekkür ederim Özge.
Özge gibi ben de kitapları çok severim. En kısa zamanda okumaya başlayacağım :)))
Sana ve herkese güzel bir yıl diliyorum.

8 Ekim 2009 Perşembe

3 silahşör, 3 ana, 3 baba


Evde miskin miskin otururken çalan telefondaki ses "size geliyoruz" diyince Çınar'ın arkadaşlarıyla olacağına mı, babalar olmadan "kız kıza" sohbet edeceğimize mi yoksa babaların bizden ayrı buluşma planı yapmalarına mı sevindim bilmiyorum ama güzel bir akşamın habercisi olan o ses beni çok mutlu etti.



Fındıkkurdum sabahtan uykusuz olduğundan biraz huysuz bir günündeydi ki üstüne bir de akşamki uyku saati geçip de oyuncaklarını paylaşması gerektiğinden iyice cinlendi.
Emre jr'u görünce sinirden mi heyecandan mı anlamadığım, zaten varolan müthiş enerjik modu daha bir aktif hale geldi.
Tam bir kurulmuş oyuncak gibiydi. Yerinde duramayan, kıpır kıpır, oyuncaklarına dokunulmasına, koltuğuna oturulmasına çıldıran bir Çınar vardı o gecede sahnede.


Kadim dostu Arda gelince biraz daha sakinlemişti ki gelir gelmez ona sarılmaya, elini tutup içeri götürmeye çalıştı. Arda'yı 2 aylıktan beri sürekli gördüğü için sanırım onu hemen tanıyor, küçüklüğünden beri selamladığı şekilde kafasını onunkine tos yapar gibi yanaştırıp kendince selamlıyor.

Bir ara bir yandan "tut tut" diyerek Emre ve Arda'nın ellerinden tutmaya çalışıp onları oyuna çağırdı. Artık kendiliğinden oyun başlatabildiğinin ilk örneği oldu bu.
Meğer kutu kutu pense oynamaya çalışıyormuş. Ellerinden tutup olduğu yerde dönerken bir yandan da kukuuu diye şarkı söylediğinde anladıki ki, ördeğim oynamak istermiş.


Gelirken ince düşünülüp benim bile hatırlamadığım 4 gün sonraki doğumgünüm için pastam alınmış, sütlaçlar yapılıp getirilmiş.

Siboşum, Burcum çok teşekkür ederim. Çooook mutlu oldum sayenizde.

Bu arada günün en önemli oluşumu ise kendilerine Anti-Blogger'lar diye isim vermiş olan kocalar oldu.
Dışarıda gezip, hafiften içip :) eve çok dinç kafalarla geldiklerinde "Anti-Blogger" açılımı hakkında bilgilendirildik. Bizim blogları ne kadar önemsediklerini de anlamış olduk bu sayede.
Bu arada Allah onlardan razı olsun hiç bu kadar gülüp, eğlenmemiştik herhalde.

Her hafta gerçekleşecek olan Anti-blogger oluşumunu destekliyoruz ki sayelerinde biz de haftada bir çocuklar uyuduktan sonra loş ışıkta bir ağlayıp, bir gülerek kız kıza muhabbetlerimize devam edeceğiz.
Üniversitedeyken yaptığımız öğrenci muhabbetlerini hatırlattığı için çok sevdim ben bu işi.

Posted by Picasa

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Ballı Börek Hediyem


Hani hep der ya anneler "benim en büyük hediyem sensin" diye. Klasik gelirdi bu söz bana. Anne olmadan önce tabii.




Ne hediye, ne çiçek, ne de not... En güzel hediye Çınar'ımdı bana.




Anneler günü olduğunu bilmişcesine ilk kez sarılmayı öğrendi Çınar.




Bütün gün kafasını boynumdan kaldırmadı.




Kollarını sımsıkı boynumdan geçirdi. Sarıldı, sarıldı. Kucağımda olmadığı zamanlarda bacaklarımın dibinde eller havada, ıhh ıhh diye beni al dedi, durdu.


Alınca da kafası omzumda öylece kokladık birbirimizi.

Anladı sanki, bugün anneler günü dedi.


Annemi sevindireyim, ona bir jest yapayım bugün dedi.


Bütün gün kıskanan baba, ağzı kulaklarında anne ve yapışık oğlan şeklindeydik velhasıl-ı kelam.










Posted by Picasa

30 Mart 2009 Pazartesi

Doğumgünü partimiz ve VEDA


Çınarişkomun 1.yaşgünü partisi 2 bölüm şeklinde gerçekleşti. İlk önce aile büyükleriyle beraber güzel bir kutlama yaptık. Çınar en çok balonlardan ve evdeki kalabalıktan mutlu oldu. Ama kalabalık onu o kadar çok yordu ki bütün gece uyandı ve huzursuzdu.
Ertesi gün oyun grubumuzla ufak bir kutlama yaptık. Bebeişler kendi hallerinde takıldı yine. Anneler peşlerinde, arada bir ikramlardan çatal ucuyla alınması şeklinde partilerimizi tamamladık.
Aslında bir de arkadaşlarımızı çağıracağımız bir parti yapalım demiştik ama ondan son anda vazgeçtik çünkü Çınar gerçekten çok yoruluyor kalabalıktan. Bir de benim yorgunluğum var tabii. 2 günün sonunda zayıf düşen bünyem hastalıkla yatağa düşürdü beni.




Buradan doğumgünümüzü kutlayan herkese çok teşekkür ederim. Bir de hiç tanışmadığım ama burada yorumlarıyla beni mutlu eden hatta ilk yorumunda cevap yazmadığım için bana sitem eden :)) Zülal'in annesi Sinem'e ayrı bir teşekkür etmek istiyorum. Büyük bir incelik gösterip taaa nerelerden Çınar'a çok güzel bir doğumgünü hediyesi yollamış. Beni hem şaşırtıp, hem sevindiren, üstüne de "sanal alem"in aslında bu aralar gerçekten sanal olduğunu düşünürken bir anda "gerçek mi?" diye düşündüren arkadaşıma teşekkür ederim.
Bu güzel 1 yılın üstüne bu blogu burada sonlandırmak istediğimi ve bunun son yazım olduğunu buradan haber vermek istiyorum. 1 yıl yetti de arttı bile. Eğer biraz daha sürdürürsem çok yıpranacağım, hayatımda benim için önemli olan insanları kaybedeceğim.
Bu blog aslında oğlumun büyürken yaşadıklarını kaydettiğim bir günlüktü. Tabii ki internet ortamında olması nedeniyle herkese, her yoruma, her fikire, her siteme açık bir formata dönüştü ve ben bunu göze alarak giriştim bu işe. Yaşamımın başkaları tarafından izlendiğini bile bile.
İnternet aleminden bir süre elimi ayağımı çekmeye ve internetten sadece okuyucu olarak faydalanmaya karar verdim.
Bu benim çok duygusal yapım için daha sağlıklı olacak sanırım. Ayrıca Ekim gibi YA-PA 'dan piyasaya çıkacak kitaplarımın hazırlığına ve oğluşuma yoğunlaşmak istiyorum.
Bundan sonra Çınar için önemli olacak bazı anıları sadece resimlerle (Çınar yürüdü, koştu, uçtu tarzında şeyleri...) yayınlarım BELKİ...
Şimdilik gidiyorum.
Beni özleyin anacııııııımm!
Sermin

Posted by Picasa

18 Mart 2009 Çarşamba

Artık BİRRR yaşındayımmmm!!!

Meğer annelik dünyanın en güzel duygusuymuş minik sevgilim, yakışıklım, bebişkom, Çınarişkom, yavru ördeğim, mucizem, aşkım...
Sana o kadar çok isim takmışım ki, seni kalbime öyle sığdıramamışım ki, sevgin taşmış tüm benliğimden...
Tek bir isim seni tanımlamama yeter sanırım.HERŞEYİM!
İyi ki doğdun canım oğlumuz.Seni çoooook, herşeyden çooooooooook seviyoruz.

Click to play this Smilebox photobook: CANIMIN CANI
Create your own photobook - Powered by Smilebox
Make a Smilebox photobook

14 Şubat 2009 Cumartesi

Aşkların en güzeli




Madem ki hayatta karşılık beklenmeyen tek sevgi annenin evladına olan sevgi ise,
Madem babanı sevdiğim için sen olduysan,
Madem sen benim yanımda hep mutluysan,
Madem bir bakışın tüm sıkıntılarımı unutturuyorsa,
Madem seni canımdan öteden de daha çok seviyorsam,
O zaman bugün bizim de günümüz minnoşum.
Sevgililer günümüz kutlu, mutluuuuu olsun.



13 Kasım 2008 Perşembe

Bugünün Şerefine



Bugünün şerefine içiyorum sütümü babacığım!

Geçen doğumdügünde sana annemin karnından mektup yazmıştım. Bu sefer ki daha farklı benim için.Çünkü artık seni görüyor, duyuyor ve kokunu hissedebiliyorum. Sana bakınca kendimi görüyorum. Sanki senin gözlüksüz halin gibiyim. Ama şunu kabul et ki "senden daha yakışıklıyım, ehe!!!"

İyi ki doğmuşsun babacığım. Eve gelir gelmez beni yanına alıp "hadi beraber üstümüzü değiştirelim oğlum" diyip götürüyorsun, benimle oynuyorsun, geceleri "ıh" desem saniyesinde başımda bitiyorsun, beni tüm kötülüklerden korumaya çalışıyor, akla gelebilecek tüm kaza olasılıklarını düşünüp endişeleniyorsun hatta bazen bunu abartıyorsun. Annem benden ufacık şikayetlense hemen" şikayet etme oğlumu, benim oğlum bir numara" diyorsun.

Biliyorum annem izin verse geceleri beni ortanıza alıp bana sarılarak uyuyacaksın. Ben de seviyorum seninle uyumayı. Geceleri ağladığımda sadece senin kucağında sakinleşmemden ve orada uyumamdan belli değil mi? Akşamları senin işten dönmeni iple çekiyorum. Eve gelir gelmez ağzımın kulaklarına değmesinden belli değil mi? Gelsen de oynasan, beni ısırsan diye bekliyorum her akşam. Eve gelir gelmez çıldırmamı annem biraz kıskanmıyor da değil hani.

Babamsın sen benim.Aynen senin dedeme duyduğun hayranlık gibi ben de sana hayran olacağım büyüdüğümde. Seni kendime model olacağım. Senin gibi başarılı ve akıllı olacağım.

Şimdilik en büyük hayalin cumartesi günleri beni işe götürmek, beraber araba yıkamaya gitmek, fenerbahçe maçlarına gidip sesimiz kısılana kadar bağırmak (her ne kadar büyüyünce cimbomlu olacaksam da), elele tutuşup gezmek, biliyorum. Ben de istiyorum bunları babişkom, ben de. Az kaldı şunun şurasında, yürür yürümez bir kısmını hemen yapacağız.

Sen babam olduğun için ve sizin gibi bir ailem olduğu için çok mutluyum. İyi ki doğmuşsun babacığım. iyi ki annemi tavlayıp (annemden not: ehe!!) onunla evlenmişsin ve iyi ki beni dünyaya getirmişsiniz. Beni de dünyaya getirince işte şimdi tam süper olmuş.

Bu not bebişkodan dünyanın en harika babişkosuna. Doğum günün kutlıu olsun!!!Beraber nice nice nice yaşlara.

Not: Bu akşam iş çıkışı annemle beraber seni Liva'da bekliyor olacağız. Sana limonlu pasta ısmarlayacağım. Parasını da bayram harçlığımdan vereceğim. (Büyüyünce bu organizasyonu baba-oğul yapalım ;-))

Sevgiler...

Erol Çınar

10 Ekim 2008 Cuma

Ç.Ö- Ç.S.

Küçükken her sene bugün gazete kağıdına sarılı kitaplar gelirdi mahalle arkadaşlarımdan. Gazete kağıdına da sarılsa hediye aldım ya, içimi garip bir mutluluk kaplardı. Beni düşünüp benim için almışlar, benim için sarmışlar gazete kağıdına. Benim için...

Şimdi kendi hediyemi 9 ay içimde sakladım. Onu kendi içime paket yaptım. Bekledim, bekledim, bekledim...Tam 38 hafta bekledim. Aynı gazete kağıdına sarılı kitaplar gibi içinden ne çıkacağını biliyordum ama nasıl birşey olacağını, neye benzeyeceğini bilemiyordum. En heyecanlandıran kısmı da buydu sanırım.

Sonra verdiler hediyemi bana. 7 ay önce aldım onu. Yağmurlu bir bahar akşamında ağzını ördek gibi yapmış, melek kokulu, şaşkın şakın bakan, pakete değil ama havluya sarılmış minik hediyemi hayata başlamasının 1. dakikasında yanağıma koymuşlardı. Aynı bu resimdeki gibi yapmıştı ağzını.

Hiç hediye aldığımda ağlamamıştım; ta ki o güne kadar.



Bugün benim için daha bir anlamlı artık. Hayatımı Ç.Ö ve Ç.S diye ikiye ayırdım artık. Ç.S'nin ilk 10 Ekim'i ve ben hiç hediye istemiyorum. Ben aldım alacağım en büyük hediyeyi.Sadece minik ördeğim hep yanımda olsun, onunla hergün yeniden doğuyorum.

Artık herşey seninle daha da güzel ve hergün 10 Ekim benim için yavru ördeğim benim.

25 Temmuz 2008 Cuma

Romantik Yemek

Geçen akşam 5. Geleneksel Köşebaşı Restaurant Evlilik Yıldönümü Yemeği için mekanımızda yerimizi aldık. Daha doğrusu başka birdeyişle 2. Geleneksel Unutulan Evlilik Yıldönümü Özür Yemeği :)) Babası tv karşısında dondurmasını yerken biz oğlumla kutladık önce evlilik yıldönümümüzü. Sonra 365'e gidip babamıza güzel bir hediye aldık. Eve gelip onu verdik, sevindik, üzüldük.

Ertesi gün her sene kurduğumuz "Bir dahaki seneye 3 kişi geliriz inşallah" fantazimizi gerçekleştirmek üzere tuttuk Köşebaşı'nın yolunu. Her sene evlilik yıldönümümüzde gider yemeğimizi yer, şarabımızı yudumlarken garson hep aynı şeyi söyler. "Seneye 3 kişi bekleriz efendim". Biz de "İnşaallllaah" diyerek hayal kurardık hep.

Bu sene sırf fantazimizi gerçekleştirmek için gittik yine yemeğe. Yoksa Burcu'larla gidilen o yemekten sonra çocukla restauranta gitmenin ne kadar zor olduğunu tecrübe edip bir daha niye gidersin ki.

Çok da kötü değildi aslında. İlk önce akıllı uslu durdu Çınar'cık. Sonra acıktı ve başladı mızmızlanlamaya. Yine her gittiğimiz yerde olan sıcak ve küçük odalardan birine tıktılar bizi "Burada emzirin" diye. Çınar bir yandan etrafı seyredip emmeyi reddederken, bir yandan kolumu koyacak yer bulamadığım için havada kolum ağrıya ağrıya emmesi için onu zorlarken, üstüne sıcak da eklenince kan ter içinde çıktık odadan. Biliyordum ki biraz sonra tekrar ziyaret edeceğiz orayı. 10 dk sonra babamızı masada bırakıp odada yerimizi aldık ki şansımıza hava kararmıştı ve Çınar farklı bir yerde olduğunu anlamadı. Bu sefer de uzuuun uzuuuun, uyuya uyuya emdi. 20 dk sonra zorla memeden çekip indim aşağı. Gittiğimizde Serkan yemeğini yemiş, içkisini bitirmiş ,hatta bana salata bırakmamıştı can sıkıntısından.

Çınar'ın uyku saati gelmişti bu sefer. Karnı tok ama uykusu var vaziyette mız mız mız mıııız. Bir yandan şarkılar söyleyip, bir yandan çıngırağını sallayarak, bir Serkan'da bir benim kucağımda, bir ana kucağında nasıl yediğimi bilemedim. Bu arada herkes ağır ağır yemeğini yerken bu şarkı söyleyip, zıplayan tiplerin ne işi var burada der gibi bakıp duruyordu bize.

En son garson gelip de "Meyve, tatlı ne yersinizi efendim?" diye sorunca "Tek istediğimiz hesap" diyip kendimizi hemen arabaya attık.Çınar arabada uyudu ve biz de "Yemek bizim neyimize" diyerek seneye yine aynı mekanda Çınar koşturup dururken, onun peşinde nasıl bunun gibi romantik! bir yıldönümü yemeği yiyeceğimizi düşünerek eve koyulduk.