Yolculuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yolculuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mart 2013 Cuma

İki Çocuklu Alışverişin Hikayesi


2 çocuklu annelik artılarıyla eksileriyle... Biraz mübalağa edeceğim, aslında çok ama çok zevkli birşey her an onlarla olmak.
2 çocuklu bir aile olarak en kaos dolu anlardan biri  evden çıkmaktır.  Bunun ilk aşamasında başlar zorluk.
İlk olarak Irmak hazırlanır. Sonra babamız evdeyse o Çınar'ı hazırlar yoksa ben hazırlarım. Bu arada milyon kez "Irmaaaaaak gel, kızım addaaaa gidiyoruz" ya da " Çınaaar hadi bırak arabayı gel, geç kaldık, bak baban kızacak" şeklinde bağırır dururum ama tık yok...

Otobüs terminalindeki "Çığırtkanlık yaparak sizi rahatsız etmek isteyenlere itibar etmeyiniz"yazısını hatırlıyorum. Bu ben ve Çınar için yazılmış olmalı.

Birinin çantası, diğerinin oyuncakları, birinin şapkası, diğerinin ayakkabısı derken zaten daha gitmeden yorulmuşsundur.  İkisini birden toparlayamadığın anlarda "amaaaan gitmiyorum" diyesin gelir, ama nafile. O kadar hazırlık, çaba boşa mı gidecek??
Hazırlanma aşamasında 1000 kalori harcamışsındır çoktan.  Niye iki çocuklu anneler tek çocuklu hallerinden daha zayıftır? Bundan işte.

En son çingene göçü şeklinde elinde çantalar giyinip çıkarsın, asansöre binersin. Asansörün düğmesine Çınar basar, Irmak da "Ben de basacağım "ı  işaret parmağı havada "ııııııh ıııııhhhh "larla ifade eder.  Hıh tamam küçüğün de gönlünü ettik. O da bastı asansörün düğmesine, sorun yok.

Genelde büyükler babaların , küçükler annelerin sorumluluğunda olur. Herkes kendi sorumluluğundakini alıp koltuğuna bağlar. Ohhhh yola çıktık gibi.

En sevdiğim anlardan biri yolculuk kısmıdır. Genelde onlar arkada gülüşür durur. Çınar bir hareket yapar, Irmak kıkırdar. Çınar gidene kadar aynı hareketi tekrarlar. Ya da Irmak bir ses çıkarır, Çınar'a çok komik gelir. Habire kikirder dururlar. Yol boyunca aynı sesi duymaktan bazen kafan kocaman olur, bazen de sessiz sessiz giderler.
Biri susamışsa ve tek pet şişe varsa yandın.  İlla öbürü de suluğundan değil de pet şişeden içeçektir. Büyük küçük farketmez, ikisi de pet şişeyi ister. Kardeştir, birşey olmaz dersin ve aynı şişeden ikisi de içer. Genelde idare etmek zorunda olan büyük olandır. Çünkü o anlar, diğeri terrible two'ya çoktan girmiştir. Tamam  sularını da içtiler. No problem.

Gideceğimiz yere geldik. Arabayı indir. Birini indir, diğerini indir. Birini indirirken diğerinin elini tutmayı unutma sakın. Çanta, kabanlar, şapkalar, sular, bebek arabası, aman arabada birşey unutma.Hepsini aldık, oooh gezeceğiz.

Yemek yedirme kısmını genelde sorunsuz hallederiz. Dolaşacağımız bir yerse Irak arabada, Çınar yürüyor şeklinde girdiğimiz yere Irmak yürüyor, Çınar arabada şeklinde devam ederiz. "Aaaa kocaman çocuğu bebek arabasında gezdiriyor" şeklinde bakan bakışların yanından geçerken "Oooğlum, kardeşinin arabasından in. Bak sen büyüdün taşımaz bu seni" derim ki "Aman da aşırı koruyucu anne sanmasınlar" :)))

Genelde bizim gezmelerimiz  bebek arabasında uyumayı sevmemesinden dolayı huysuzluk yapıp, ne kucakta, ne arabada, ne yürüme pozisyonunda mutlu edemediğimiz Irmak ve baba önde, "Yaaa daha yeni gelmiştik, biraz daha duralım anne noluuuuur" şeklinde Çınar'la ben arkada arabaya doğru hızla gidip, çingen göçüne bir de alışveriş torbalarını eklemiş olarak gitmemizle sonlanır.

Aslında alışveriş merkezi gezmeyi pek sevmiyorum. Genelde hava soğuk da olsa hava alsınlar diye dışarıda biraz dolaşıp sonra restaurant ya da ev gezmesi yaparız. Ev gezmesi en rahatı...Neyse...Orası ayrı hikaye.

Arabaya bindik. Haaaah tamaaam. Ohhh eve gidiyoruz. Gelirkenki sesler yerini sessizliğe bırakır. Önce "Anneee Irmak uyudu" sesi gelir arkadan. Sonra "Annneeee dişlerimi fırçalamadan uyusam dişlerim çürür müüüüü?" sorusu gelir.
Mutlu sona az kaldı. İkisi de uyudu. Biri bende, biri babada. Eee alışveriş torbaları ne olacak???  Güçlü baba hepsini taşır. Çınar ve torbalar kucakta ya da Çınar kucakta torbalar alışveriş arabasında beraber ite ite gideriz asansöre.
Sonunda....
Çingene göçü göçemeden geri geldi. Yorgun, argın, canın çıkmış....
İlk söylediğimiz şey.........Evim evim güzel evim.




24 Mayıs 2011 Salı

2011- Hortum sezonu-1.Bölüm



Küçükken ilkokulda öğretmenlerim hep annemleri okula çağırır  beni şikayet ederlerdi. Sebepse: Sağımla, solumla, önümle, arkamla konuşmam. Çok çenem varmış.
Annemler de hep "Çenen çekilsin" derlerdi. Ne demek istediklerini anlamazdım o zamanlar.

Şimdi anlıyorum.
Sıklıkla "Oğlum 1 sn susar mısııııın? " ya da "Dedeni duyamıyorum" veya "Ben telefonla konuşurken aynı anda seni de dinleyemiyorum" lu cümleleri kullanıyorum, kullanıyoruz.
Zaten konuşmadığı zamanlarda da şarkı söylüyor.

Eminim Çınar'ı nadiren görenler "Çınar mı?" diye soruyorlardır ama bir tek yabancıların yanında susuyor, hem
de tam anlamıyla!!





Yazlıkta keyfi çok yerinde ve bu da çenesine vurması için bir sebep. Akşama kadar gülüyoruz, eğleniyoruz sayesinde. Büyüyünce çok muzip bir çocuk olacak.

Elçin'in söylediği gibi 2011 hortum sezonunu açtık. Evde muslukla oynamak için saatlerce yalvarırken burda heryer su olunca "Ben burda çok kalacağım. Noluuuuul anne gitmeyeliiiiiiiim!!" diyor hergün.

Akşama kadar ya balkon yıkıyor, ya çimleri suluyor, ya havuzundaki suları kovalara döküyor, ya denizde hopluyor, zıplıyor, ya köpek peşinde, ya dedesiyle okey masasında ya da sitede anneannesiyle tur atıyor, böcekleri inceliyor.

.

Geçen sene yine Didim'e gelirken uçakta sandviç yemiştik. Çınar'ın o güne kadar yediği ilk sandviçti ve sanırım o anda çok açtı. Onu 1 senedir unutmamasına çok şaştım. Uçağı duyunca ilk söylediği şey "Sandviç yiyelim mi?" oldu.

Bütün gün onu bekledi. Sırf aç olsun diye akşam yemeğini de yedirmedim. Ne büyük bir heyecanla bindi ve biner binmez ve hostesler gelene kadar ki 25 dk boyunca da söylediği şey "Hadi anne paldoooon bakaa mısınız, sandviç getirir misiniz deeeeeee!!"
Hadi anne, hadiii diye diye geldi hostes ama bize sandviç kalmamış. O kadar mı üzüldü. Balık krakere kaldık.
Hem para verip hem de kalmıyor ya çok şaşırdım. Pegasus'un bu "sona kalan dona kalır" uygulamasını kınıyorum ve ilk ve son binişim olur diyorum.
Sayelerinde çocuk akşam yemeğini gece 12'de yedi.

Yolculuğumuz boyunca gerçek anlamda ağzım yoruldu bir de. Yanımızda oturan adam 1 saat sonunda kafasını çevirip ağzını kapatarak, önümüzdekiler, yanımızdakiler de kim bu meraklı çocuk diye eğilip bakarak gülüyorlardı.
Uçakla ilgili tüm detayları ama hepsini sordu.  En son artık "Uçak kuş mu anne? Uçak düşmez mi anne?  Uçak düşerse ben camdan atlalım anne" den çıkıp, olayın mekaniğine girince cevaplarım "Bilmiyorum." şeklinde az ve öz oldu. Orda anladım ki annemin ahları tuttu.

İlk gün sürekli " Ayyyy ayağıma ot battı, ayyyyy ayağıma kum girdi, ayyyyy buuurda ömürcek var, ayyy köpek geliyor, çimenlere basamam ayağımı gıdıtlıyoor" şeklinde geçti.

3.günün sonunda "Anneee kııımızı ömürcekleri öldürüyorum, baaak" şeklinde eliyle örümcek avlamaya, köpekleri önce çağırıp sonra su tabancasıyla ıslatmaya başladı bile.




Neyse ki sağlığımız ve keyfimiz yerinde. Havalar bir ılık, bir sıcak ama mutluyuz. Benim göbüş kocaman oldu. 2.de sahiden de çok hızlı çıkıyormuş karın. Utancımdan denize giremedim.
21+1 haftalık ama Çınar'a 8 aylıkken hamiş gibiyim. Daha 19 hafta var :o
Bilmiyorum sonu nereye varacak.

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Dönüş Yolculuğumuz







Dönüşte, giderken yaptığımız hatayı tekrarlamamak için uçakla geldik. O da ayrı bir maceraydı.


2 ay önce küçük olduğu için uyuya uyuya gelmişti. Bu sefer ona ayrı koltuk almadığımız için de zor olmuştu. Şimdi nasıl zaptedeciğimi bilemedim. Kıpır kıpır şeklindeydi.

Bebeklerin ağlayan başka bir bebek duyunca ağlama olayı çok fena birşey. Biri başlayınca domino taşları gibi hepsi sırayla ağlamaya başlıyor. Komik oluyor. Bebekler korosu şeklinde geldik. Ben kucağımda "Aaaa burda da kanat varmış, bulutların üstünde gidiyoruz. Cuuuuu diye uçuyoruz. ... İki uzun kulağım her fısıltıyıııı duyaaaar." diye ter dökerken, yanımdaki kadın "Kahvem sütlü olsun lütfen, bir tane de şeker alabilir miyim." diye sandviç ve kahve keyfine hazırlanırken, ben ikramları yemeyi bırak, alamadım bile. Zaten hostes bana verirken alacağımdan şüpheli olarak bakıyordu. Alsam da nereye koyacaktım ve hangi elimle yiyecektim ki.

Yanımızdaki bayan kahvesini keyifle yudumlayıp, sütlacını yedikten sonra dönüp, yanındaki diğer bayanla birlikte Çınar'ı oyalamaya çalıştılar sağolsunlar. Arada bir onlara gülücük atıp, koroya tekrar katıldı. Kalkarken biraz emdiği için inişte emmek istemedi. Ben de 3 aydır almadığı emziğini vermeye çalıştım. Emmese de o ağzına girince yutkunduğu için kulaklarını ağrıtmadı basınç.

Çok şükür evimizdeyiz artık. En çok da Çınar rahat yatağına kavuştuğu için rahatladık. Yeni enerjimizle sonbahara hazırız artık...

31 Temmuz 2008 Perşembe

Yolculuğumuz vee Çınar Tatildeee!!





Sabah 4.30'da yola koyulduk Çınar, babası ve ben. Hava o kadar soğuktu ki uzun kollularımızı giydik tişörtlerimizin üstüne. Çınar'ı 2-3 saatte bir mola verip emzirdim. Sabah erkenden ilk uzun molamız Afyon İkbal tesislerinde verdik. Bize gülücükler saçarak yattı arabasında. Sonra hava yavaş yavaş ısınmaya başladı.Yavaş yavaş fazla giysilerden kurtulduk.


Karnı çok acıktığı halde sıcaktan bunaldığı için emmedi. Zaten yaklaşık bir aydır çok istekli emmiyor, bir de üstüne sıcak gelince hiç emmedi, aç aç yolculuk yaptı. Sıcaktan bunalmadığı sürece hep uyudu. Ta ki öğlen hava sıcaklığı 45 dereceyi gösterene kadar. Ana kucağının içine terletmesin diye bir havluyu kesip yerleştirdiğim halde yine de sırtı çok terledi.


Mola verdiğimiz yerde arabadan indiğimizde neye döndüğümüzü şaşırdık. Ah Ankaram güzel Ankaram diye diye klimaların bile serinletemediği tesiste Çınar'ın altını almam için yine bizi üst katta bir odaya daha doğrusu hamam mı desem havlet mi desem , sıcak ötesi bir odaya tıktılar. Klimayı çalıştırdığımız halde işe yaramadı. Ufak bir üst değişikliğinden sonra 2-3 saat arabada şarkılar, kitaplar, oyunlar derken bir türlü yaklaşamadık Bodrum'a. Bir de üstüne radara girip 200 ytl ceza yedik, tam oldu.
(-Yapmayın etmeyin memur beeeey-)

Serkan her molada " Bu son bir daha mola vermeyelim" deyip durdu ama Çınar emmediği için sürekli durmak zorunda kaldık. En son Söke otobanına girdiğimizde bağırmaya başlaadı yavru ördeğim. Sıcaktan sırılsıklam kalmıştı. Ne yaptıysam kar etmedi. Ayağımda, daha doğrusu dizimde salladım ve hafif sersemleyince emzirdim. Biraz emdi ve uyudu.


Yola çıktık ama bir türlü varamadık Bodrum'a. Güya erkenden çıkalım da sıcağa kalmayalım dedik ama bütün gün sıcağın altında yaptık yolculuğu. Tam 13 saat sürdü otele varmamız. Bodrum'a girdiğimizde kucağımda "Aaaaa hın hın var, düüüüt, köpeğim hav hav der, köpeğim benden ne ister, kırmızı balık göööldeee...." sesleriyle otele kadar zar zor oyaladım. Otele gittiğimizde aç, terli ve sırtınına kadar tuvaleti geçmiş vaziyetteydi.


Yavrum benim yine de o kadar akıllıydı ki, bizi son ana kadar üzmedi. Çok dayandı ama ne yapsın çok sıcaktı. Sıcaktan bunalınca da oyuncaklarıyla konuştu durdu. Eee, eee, aaa, aaa....diye. Kimbilir, belki bizi şikayet etti.


Odaya girer girmez hemen Çınar'ı soydum. Kollarını açarak, kendini öyle bir bırakmıştı ki yatağa görülmeye değerdi. O bile yatağa kendini atınca rahatladı. Hemen ılık bir duşa soktuk oğluşumu. Mutluluktan çıldırdı fındığım. Sonra da onu havuz kenarında ana kucağına yatırıp havuza girdik, bir yatışı vardı ki efe gibi. Ohh be tatildeyim der gibiydi.

(-"Kızlar da güzelmiş haa. Babamla beraber keselim şu kızları"-)
Akşam yemeğini hiç söylemeyim zaten. Yemeği nasıl aldığımı, bir lokma yiyip de nasıl odaya gittiğimi bilemedim. Şu an açlıktan ölmek üzereyim. Gece yemeğini bekliyorum. Yemekten sonra Serkan odaya geldiğinde tatilimizin renginin nasıl olacağını anladık. Yarısından çoğu odada.




Güzel haber; şansımıza daha doğrusu ricamız üzerine tam havuzun önündeki evi vermişler bize. Böylece odaya kamerasını kurup, o uyurken biz havuza girebileceğiz. 11'den önce de beraberiz zaten. Bakalım yarın ilk deniz keyfi nasıl geçecek.


Kötü haber ise; sanırım dişimiz çıkıyor ve ishalle birlikte akşamki mızmızlanmasının sebebi de bu anladığım kadarıyla. Sol alt dişlerinden biri patlamak üzere. En korktuğum şey başıma geldi. Tatilde diş çıkarmaya başladı!


(-"Yafu daha önce neden getirmediniz beni buraya?"-)

Şimdi ilk günden sonunu tahmin edebildiğim tatilde tek istediğim bir an önce yazlığa, sonra da evimize kapağı atmak. Zaten neden arabayla geldiğimizi halen anlayamadık. Neden kimse bizi uyarmadı acaba? Çocukla 800 km yola arabayla çıkılır mı hiç? Otele gelir gelmez benim ve Çınar'ın uçak biletini ayırttık hemen. Çınar tekrar aynı sabırı gösterir mi bilemem ama sanırım ben aynı sınavı bir daha veremem.

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Uçakla ilk yolculuğumuz


-Oğlum anneannesiyle-





-Oğlum dedesiyle yazlığın bahçesinde-



2,5 aylıkken ilk tatilimiz için ana-oğul anneanemizin ve dedemizin Didim'deki yazlığına gittik. Dedemiz bizi havaalanından almak için önce gitti. 2 gün sonra da biz çıktık yola. Anneannemiz, ben ve Çınaaaar. İnternetten araştırdığıma göre uçaktaki basıncı bebekler tolere edemedikleri için uçakta ağlarmış ve bunu engellemenin tek yolu iniş ve kalkışlarda emzirmekmiş. Çınar için de ayrı koltuk aldık ki ana kucağını koltuğa koyayım rahat rahat gidelim diye. Çocukla seyahate gitmenin zorluklarını daha valiz hazırlarken anlamış oldum. Kendi cücük kadar ama eşyaları benimkinin 3 katı. Ateş ölçeri, banyo küvetini götüremeyeceğimiz için üstüne yatacağı süngeri, havluları, Calpol, vücut losyonu, tarağı, uyurken kullanacağımız kamerası, gaz ilacı, vitamini, süt sağma makinesi, kullanmıyor ama her ihtimale karşı ya kullanırsa! diye aldığım biberonu, hadi onu reddetti diyelim onun yerine kullanacağı kaşık biberonu, emzikleri, pişik kremi, çıngırakları, araba camı güneşliği..... Liste bayağı uzun. Oradan alabileceklerimizi (bezleri, alt açmaları, deterjan ve yumuşatıcısı) yanımızda yük etmedik. Bu arada orada gündüz kullanacağımız ev tipi ana kucağını da dedemiz önden götürdü.

Normalde 1 haftalık tatile 1 senelik kıyafet götüren ben, bu sefer çocuğum için fedakarlık! yapıp daha az kıyafet götürdüm. "Sen anne oldun artık, çeşit çeşit süslü kıyafetler senin neyine!" diye düşünerek basit 2-3 tişört ve şortla idare edebileceğimi de öğrenmiş bulundum.

Gaayeeet stresli bir şekilde uçağa binip "ya ağlarsa" endişesi içinde kalkış öncesi emzirmeye başladım. Daracık koltukta annem bir yandan battaniye ile bizi kapatıyor, bir yandan battaniye düşüyor, geçen hostlar bakıp kafalarını çeviriyor. En sonunda 3.koltuktan bize battaniye tutmaya çalışan anneme "Amaan boşver anne kutsal birşey yapıyorum ben" diyip attım bataniyeyi. Bu sefer de "ya doyar da inişte emmezse" diye biraz emdirdikten sonra bıraktım emzirmeyi. Uçakta bir sürü bebek vardı ve çoğu ağlıyordu. Bir tanesi hariç, Çınar! Akıllı oğlum inene kadar da uyudu. Tahmin ettiğim gibi inerken hem uyandırdığım için hem de karnı tok olduğu için zor oldu emdirmek ama zar zoooor aldı ve sorunsuz bir şekilde atlattık yolculuğumuzu.

Baktık dedemiz bizi karşılamaya gelmiş. Bodrum-Didim arası 1 saatlik yolu da uyuyarak rahatça atlattık. "Hadi bakalım darısı dönüşe" diyerek başladık tatilimize.