4 Aralık 2010 Cumartesi

Sen misin?


Arabada bana seslenirken;
-Aşkım, canımmm, bebeeğiiimmm!!

Yaramazlık yapıp paparayı yediğinde, ona kızgın bakarken bana:
-Sıpa seni sıpaaaaaa!!!

Konuşmamın bir yerinde "pekii" diyen bana:
-Senin petii diyişini yelim (yerim).

diyen fındık faresi annesini taklit eden bir ikibuçukluk mu?

30 Kasım 2010 Salı

Faili Meçhul idi!!



Arandı ve bulundu. Fındık kurdumun minik kumbarası, hani o dolunca ona istediği oyuncağı alacağıma dair söz verdiğim kumbarasınının faili bulundu. Hem de sicili alyansım, yarım altınım, bir kumbara dolusu 1 TL'lik ve yem olarak koyduğum diğer paralarla birlikte.

Kimyam değişti. Meğer görünüşe, masum, namuslu görünen bakışlara inanmamak gerekiyormuş. "Ben çocuğuma haram yedirmem" diyen birine bile.  Garip bir his benimki. Salak yerine koyulmuş gibi hissediyorum. Temizlikçi ablamıza soramadım neden böyle yaptın diye... Götürdüklerinin üstüne bir de gündelik parasını verip yolladım :)



Özelinin bir başkası tarafından "çalınması" bir yana beni asıl rahatsız eden 2,5 yaşındaki bir çocuğa ait olan şeylerin alınması.
Ben ona istediği oyuncağı alamaz mıyım? Alırım.
Oraya tekrar para koyamaz mıyım? Koyarım. Ama ilk kumbaramızı ilk açımız ne güzel bir bekleyişken-ki Çınarişkom artık onu anlayıp, bekleyebilecek yaşa yeni gelmişken ve sevinçle beklerken, 1 yıldır biriktirdiğimiz tüm paramız yandı, bitti, kül oldu.
İçinde bize bıraktığı 9 TL'yi (Aaa biroyuncak araba parası bırakmış ama. Yiğidi öldür, hakkını yeme.) kumbarayla beraber camdan fırlatasım var.

Amaaaaan boşver demek istiyorum. Vallahi Hayrettin ne-ettin?  TIK

23 Kasım 2010 Salı

Çünküüüü

Soruyorlar neden blogu güncellemiyorsun diye.
Cevap, çok yoğunDUMMM, keyfisizdim, yazasım gelmiyorDU.
Ama işten ayrıldım.
Hızlı başladı, çabuk bitti.

Neyse buradayım yine. Çok ama çok rahatladım. Aşırı stres, başka problemler....2 ayda 2 yıl çalışmış gibi yıprandım.

Hepsi bitti, gitti...Şimdi başka projelere hazırlanıyorum.

Bakalım...

Bakıcı ablamız, Çınar ve ben üçlüsü olarak evdeyiz yine. Gerçi mümkün metrebe dışarıdayım ama en azından o psikolojideyim.

Çınar'la beraberken ardı arkası kesilmeyen sorularına cevap vermekle meşgulüz. Tüm soruların ilk iki kelimesi şunlardan ibaret: "Peti neden?"

Küçükken annem çok konuşmamdan, çok soru sormamdan şikayet ederdi, hatırlarım. Hep şu cümlesi kafamda yer etmiş : "Kızım soru yağmuruna tutma beni."

Çenemden şikayet ettiği zamanlarda  "Allah sana senin gibi bıt bıt çeneli bir çocuk versin inşallah, o zaman anlarsın beni. "derdi.
Şimdi anlıyorum anacığım seni.

Çınar ve benim aramızda geçen mini bir diyalog:
Ç-Anne, dedem bana neden çikota aymış?
A.- Senin yemen için.
Ç- Peti neden benim yemem için aymış?
A- Çünkü sen çikolatayı seviyorsun.
Ç- Petiiii neden ben çikotayı seviyoyum?
A-Tadı güzel olduğu için.
Ç-Petiiiiii neden çikotanın tadı düzel?
A- Çünkü onu pişiren amcalar içine lezzetli şeyler koymuşlar.
Ç- Peti neden ondan koymuşlay?
A. Çocuklar sevsin diye.
Ç-Petii neden çocuklay sevsin diye, çocuklay çok mu tatlılay?
A. Evet oğlum..
Ç. Petiii neden çocuklay çok tatlılay?
A-.....................
Ç-????????????





9 Kasım 2010 Salı

Paşam ne kadar iyiyse ben de o kadar iyiyim

Nadirdir Çınar'ın "ben yatacağım" diyip, kelimeleriyle, uykuya dalmasının arasında sadece saniyeler olması.
Daha mama sandalyesinde otururken -ki daha kahvaltı sofrasındayken- uykusunun gelmesi pek mutlu etmedi beni açıkçası.

Hemen balkona çıkardım, sırtını güneşe verdim, orada uyudu.
Yatağına götürür götürmez kusmaya başladı.

2 gündür de bugüne kadar hiç olmadığı kadar hasta paşam.

İşe başladığımda çocukların hastalıklarından konuşurken "Çınar bugüne kadar hiç ateşli hastalık geçirmedi" gibi boşboğaz bir laf etmiştim.

Dilim kopsaydı da demeseydim. O gün bugündür son 2 ayda tam 4 kez ateşlendi. 2,5 yaşına kadar ki ortalamayı yükseltti.

Ama bu sonuncusu cidden çok kötü. Hepsinin de kreşe gittiği günün ardından çıkması ise tesadüf mü yoksa kreşten mi alıyor sorularını uyandırdı bende.

"Nadir gittiğinde böyle olacaksa tamamen başlayınca ne olacaklar??" sa cabası......??????

3 gündür gece gündüz ateşimizi düşüremiyoruz. Özellikle geceleri 39'u buluyor. Sabaha kadar duş ve burun temizlemeyle geçiyor.
Ne o uyuyor, ne biz.
Duştan nefret ediyor artık... ve ben de. Sonrasında ıslak ıslak, zangır zangır titrediğinde hem kendimi suçlu hissediyorum hem de bir yandan "onun iyiliği için ama"larla kendimi telkin ediyorum.

Eskaza uyuyabildiği daha doğrusu sızdığı zamanlarda da bir horlama bir horlama. Üst komşu falan duyuyorsa "adam da ne horluyor" diyordur eminim. Hiç abartmıyorum vallahi.

Bu yaşta burnu tıkalıyken böyle horlayabiliyorsa, büyünce nasıl olacak tahmin edemiyorum. Artık onu da karısı düşünsün napiiim :p

Neyse, geçen hafta sonu 3 gün fotoğraf klubüyle İstanbul'daydım. İlk ayrılığımızdı.
Çok ama çoook özlemişim.

3 günde bayağı bayağı büyümüş geldi bana. Son zamanlarda başımıza babacı kesilmişti.
İyice pabucum dama atılmış bu arada. Şimdi arayı kapatmaya çalışıyorum :))

Sanırım "Sen bekle, az daha büyüsün bana dönecek, babacı olacak" sözlerine cevap olarak attığım kahkahalara karşılık avucumu yalıyorum.


Çekirdek aile olarak kutladığımız doğumgünümden postla alakasız bir kare



25 Ekim 2010 Pazartesi

Pulsuz Dilekçe

PULSUZ DİLEKÇE


Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları söylemek isterdim.

Sürekli bir büyüme ve değişim içindeyim, sizin çocuğunuz olsam da sizden ayrı biri kişilik geliştiriyorum.

Beni tanımaya ve anlamaya çalışın. Deneme ile öğrenirim.

Bana ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunda, arkadaşlıkta ve uğraşlarımda özgürlük tanıyın.

Beni her yerde her işimde koruyup, kollamayın. Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem daha iyi öğrenirim. Bırakın kendi işimi kendim göreyim. Büyüdüğümü başka nasıl anlarım.

Büyümeyi çok istiyorsam da ara sıra yaşımdan küçük davranmaktan kendimi alamıyorum. Bunu önemsemeyin, ama siz beni şımartmayın.

Hep çocuk kalmak isterim sonra, her istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak siz verdikçe almadan edemiyorum.

Bana yerli yersiz söz de vermeyin. Sözünüzü tutmayınca sizlere güvenim azalıyor.

Bana kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin. Yoldan saptığımı görünce beni sınırlayın.

Koyduğunuz kurallara ve yasakların hepsini beğendiğimi söylemem. Ancak, hiç kısıtlanmayınca ne yapacağımı şaşırıyorum.

Tutarsız davrandığınızı görünce hem bocalıyor, hem de bundan yararlanmadan edemiyorum. Beni dinleyin.

Öğrenmeye en yatkın olduğum anlar, soru sorduğum anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun.

Öğütlerinizden çok davranışlarından etkilendiğimi unutmayın. Beni eğitirken ara sıra yanlışlar yapabilirsiniz, bunları çabuk unuturum. Ancak birbirinize saygı ve sevginizin azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder.

Çok konuşup, çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri pek duymam.

Yumuşak ve kesin sözler bende daha iyi iz bırakır. "Ben senin yaşında iken." diye başlayan söylevleri hep kulak ardına atarım.

Küçük yanılgılarımı büyük suçmuş gibi başıma kakmayın. Bana yanılma payı bırakın.

Beni, korkutup sindirmek, suçluluk duygusu aşılayarak uslandırmaya çalışmayın. Yaramazlıklarım için beni kötü çocukmuşum gibi yargılamayın.

Yanlış davranışım üzerinde durup düzeltin. Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aşmadığı sürece cezama katlanabilirim.

Beni yeteneklerimin üstünde ki işlere zorlamayın. Ama başarabileceğim işleri yapmamı bekleyin.

Bana güvendiğinizi belli edin. Beni destekleyin. Hiç değilse çabamı övün.

Beni başkalarıyla karşılaştırmayın, umutsuzluğa kapılırım. Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin.

Bütün kuralları birden öğretmeye kalkmayın. Bana süre tanıyın. Yüzde yüz dürüst davrandığımı görünce ürkmeyin.

Beni köşeye sıkıştırmayın. Yalana sığınmak zorunda kalırım. Sizi çok bunaltsam bile soğukkanlılığınızı yitirmeyin.

Kızgınlığınızı haklı görebilirim, ama beni aşağılamayın. Hele başkalarının yanında onurumu kırmayın.

Unutmayın ki ben de sizi yabancıların önünde güç durumlara düşürebilirim. Bana haksızlık ettiğiniz anlayınca açıklamaktan çekinmeyin.

Özür dileyiş, size olan sevgimi azaltmaz; tersine beni size daha çok yaklaştırır. Aslında ben sizleri olduğunuzdan daha iyi görüyorum.

Bana kendinizi yanılmaz ve erişilmez göstermeye çabalamayın. Yanıldığınız görünce üzüntüm büyük olur.

Biliyorum ara sıra sizi üzüyor, belki de düş kırıklığına uğratıyorum.

Bana verdikleriniz yanında benden istediklerinizin çok olmadığını biliyorum. Yukarıda sıraladığım istekler size çok geldiyse bir çoğundan vazgeçebilirim, yeter ki beni ben olarak seveceğinize olan inancım sarsılmasın.

Benden "örnek çocuk" olmamı istemezseniz, ben de sizden "kusursuz ana-baba" olmanızı beklemem. Sevecen ve anlayışlı olmanız bana yeter.

Sizin çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım olsaydı sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim.

Sevgiler Çocuğunuz...

Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu

21 Ekim 2010 Perşembe

Her anı oyuna döndürebilme yetisi= Yaratıcılık


Bu aralar bakıyorum da herkesin üzerinde bir rehavet. Boşlanmış bloglar pek çok. Benimki de
bunlardan birisi. Bu ihmalin pek çok nedeni var ama en başta iş geliyor.
Eve ağzım açık geliyorum. Sonra evde müthiş bir güç savaşı başlıyor. Yer misin yemez misin, uyur musun uyumaz mısın......
Kim galip, kim malup bilemiyorum ama saat 12'ye doğru ben kendimi pek bi malup hissediyorum. Ne kadar galip görünsem de.


Halbuki o kadar çok şey planlayarak geliyorum ki eve.

Öncelikle ayaklarımı havaya dikip uzanmak, kitap okumak, internette boş boş dolanmak, blogu güncellemek, bir türlü bitiremediğim Lost DVD'lerini izlemek hatta ve hatta hiç sevmediğim televizyonu izlemek. Bir de çalışmak tabii, zorunluluktan...
Ama hiçbirini yapamıyorum yorgunluktan.Uyuyakalıp, yattığım koltuktan kazınarak yatağa gidiyorum (ne tatlı uykudur o ama ).

Çınar 1haftadır hastaydı yemek yemeyen çocuk iyice yemekten aştan kesildi. Benim sinirlerim iyice hopladı. Neyse ki gündüz evde yokum da gözüm görmüyor.


 Akşamları ise uymuycaaaaaam! Geyek yok  anne, uyumuycaam geyek yok!!! Ben uyandım!!! Uyumak iiiiss-teeee-mii-yooooo-ğuummm. İstemiyoğum dedim işte! Ya anne yatmıyycam dedim işteeeeee!
Özellikle 3 gecedir resmen evde tabak çanağın havada uçmadığı kalıyor. 9.15'de yatağa sokmak için mücadelemiz başlıyor ancak 11.30-12.00 arası muvaffak olabiliyoruz.
O saatten sonra ne yapabilirim ki!





Küçük bir çocuğun hayal dünyasının bizden ne kadar farklı ve geniş olduğu üzerine düşünmemi sağlayan şeyler yaşıyorum bu aralar. Bugün üstünü giydirirken elinde oyuncağı bir elinden diğerine geçiriyor.
Sonra "çekkür edeyiiiim" diyor ve eline bakıyor. Diğer eline geçirip, yine eline bakarak "çekkür edeyiiiim" diyip gülüyor.
Kime teşekkür ediyorsun dediğimde "elime çekkür ediyoğum" dedi.
Ellerinin yardımlaştığını düşünüyor ve teşekkür ediyor :)))
Süper birşey bu.. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.

İşte o zaman oyun grubumuz geldi aklıma. Küçüklüklerinden bu yana nice şey paylaştılar. Kavga ettiler, güldüler, hala da kavga ediyorlar ama paylaşmayı, yardımlaşmayı öğreniyorlar.
1 ay kadar önce hafta sonu şehir dışındaki evimizde" 4 silahşörler mangal partisi " yaptık. Bahçedeki bir avuç kum, aslında hepsine yetecek kadar kum ilk defa akşama kadar kavga etmeden, gıkları bile çıkmadan oynamalarına yetti.




Sorunsuz bir gün geçirmenin temelinde yatanlarsa çok basit.Bir parça kum, biraz temiz hava, biraz su, hortum ve bir bidon :))) Çünkü kum hepsine yetiyordu.

Yemek yemeseler de, uyumasalar da saçları, başları, gözleri, ayak parmak araları, burun delikleri, kulakları hatta pipilerine kadar kumdan bembeyaz olana dek oynadılar.
Kumdan Allah razı olsun, en çok biz rahat ettik. Babalar zaten hep rahat :ppp





Kıssadan hisse: Şimdi anladın mı beni blog, yazamıyorum pek ama aklımdasın. S.S.

8 Ekim 2010 Cuma

Çocukla işe gitmek mi, çocuğun okulunda çalışmak mı?

Geçen cuma öğle uykusundan sonra Çınar'ı kreşe getirdim.
Şöyle oldu:
Öğretmeniyle tanıştı.
Sınıfa girdi ve....
Beni unuttu :((
Önce annesi olarak şaşırdım, bu kadar mı çabuk dedim. Sonra eğitimci olarak bunun devamlı olacağını daha bilmiyor, bir-iki güne gerçekle yüzyüze gelir dedim.
Evvet...Eğitimci kimliğim kazandı.
Hem de tam da 2.gününde.





Okul biraz kalabalıklaşsın, çocuk dolsun sonra başlasın diyordum. Çünkü hergün gelen giden çok oluyor. Sürekli veli görüşmeleri yapıyorum. Beni bırakmayacağını biliyordum.
Normalde Çınar'ı evden çıkarmak ne mümkün.
 Dün sabah bakıcı ablamız geç kalınca "hadi okula gidiyoruz" der demez hemen koştu çantasını getirdi. Ayakkabılarını son sürat giydi. Gık bile demeden....
Yoksa psikolojik olarak hazırlamamız, kapıyı kapatıp "hadi biz gidiyoruz, hoşçakal" dememiz, ardından Çınar'ın ağlayarak gelmesi "ben de geliyorummmm anneeee" diye bağırması, ardından kapı önünde giyinmesi, ayakkabılarını giydirene kadar 30 kez içeri gidip gelmesi ve kan, ter içinde çıkmamız lazımdı.




Ama hiçbiri olmadı. Gidiyoruz dedikten sonra benden bile hızlı hazırlandı.
Bilmiş bilmiş gitti okula. Sanki 40 yıldır gidiyor.
Ta ki kreşin kapısına gelene kadar.
Kapıya geldik ve orada başladı "beni kucağıma(kucağına) al anne..."
İndirene kadar canım çıktı. Öğretmenler pervane.
Yok... Yemek salonuna girmiyor. Bir süre sonra karar verdi ve girdi yemek salonuna.
Sonra????
"Sen yedir anneeee"
Allahımmm ben anaokuluna başlayınca yemeklerini kendi yiyeceği için mutluydum.
Kafamda sürekli alt yazı geçiyor." Alışma süreci, normaldir"
Diğerlerini de taklit edip, hiçbirşey yemedi.
Sınıfa girince beni unuttu.
Uyku ve yemek saatlerinde görünmemeye çalışsam da, veli görüşmesi, öğretmenlere birşey söylemem gerektiği durumlarda beni görünce uzun bir öpüşme, sarılma, kucağa gelme, omzuma kafayı koyup yatma, kulağına saçımı sokma faslı gün içinde en az 15 kez kadar tekrar etti. Arada istediğinde çıktı, beni gördü.. Giderken de "anne yütfen işe ditme" diyi endişeli ama mutlu bakışlar fırlattı.


Herşeyi benden istedi. Annem uyurken yanıma yatsın, kitabı sen okumaaaa annem okusun, yemeğimi annem yedirsin, sen konuşmaaaa annem konuşsun.

Görüşmelerim sırasında "Yaaa ben anneme ditmek istiyoyuumm" lar kapının önünde çınladı.
Yok dedim yok yok... Ertesi gün ve 1-2 hafta kadar getirmeyeceğim..
Çok yoruldum, çok. En iyisi o evde, ben anaokulunda.
Tek işim okul, çocuklar, program, plan, veliler, eğitimciler, gelişim değerlendirmeleri, kayıtlar, hazırlanacaklar olsun..
Çınar aç, gergin benim peşimde, ben işim yapamazken olmuyor....
Biraz vakit....
Fotoğraflar: Demir, Emre Jr, Arda ve Çınar. Arda ve Burcu'nun katılamadığı Tunalı buluşmasında yeni 4.cümüzü bulduğumuz anların hikayesidir.





Veeeeee..... Okeye 4. geldi... Aynı yaşta bebesi olan kızlar klübü son üyeleri.... 1 üyemiz değişti.

Burcum inanmıyorsun ama inan o an hepimiz çok üzgündük. Gözlüklerden görünmüyor farkındayım.....
Bu hafta sensiz 2.blog yazısı ve sana ithafen notlar.....
Seni çok seviyoruz..... Valla billa....

23 Eylül 2010 Perşembe

Programlı program hazırlarken hayatın programından uzak kalmak


Yatıyorum,
Kalkıyorum,
İşe gidiyorum,
Geliyorum,
Bilgisayarın başına oturuyorum,
Araştırıyorum,
Yazıyorum,
Oluşturuyorum,
Kitabıma dönüp okuyorum,
Yatıyorum,
3-4 saat uyuyorum ya da 52345782416 kez uyanıyor Çınar'a 52345782416 kez su veriyorum ve 52345782416 kez ağlamaması için sakinleştirip 10 dk sonra geri kalkmak üzere yatağıma gidip sadece yatıyorum.




Çok zormuş ama bir o kadar da eğlenceliymiş yeni bir sistem oluşturmak.
Oğlunun içine dahil olacağı farklı, yaratıcı ve araştırmacı, oyunla öğreten, ingilizce, sanat, bilim ve oyun ağırlıklı bir eğitim programı hazırlamak.
Değişik bir program ama... Ne Montessori, ne Reggio Emilia, ne High Scope.....
Çooook yakında...
Şiş ve kırmızı gözlerime değecek.

13 Eylül 2010 Pazartesi

2,5 Yaş Dil gelişimi


1,5 yaş civarında kelimeler birleşimlere dönüşüp cümle olma yolunda ilerlerken konuşmaları çok hızlıdır. Ardı ardına bir sürü kelimeyi bir başından bir sonundan söylemeye çalışıp arada hiç es vermezler. Yakaladığın hecelerden ne söylediğini anlamaya çalışırsın. Nedeni? Zihinsel gelişimleri atak yapmıştır ve konuşma gelişiminden daha öndedir. Çocuğun söylemek istedikleri kafadan hızlı bir şerit gibi geçer, uçuşur.  Kelime dağarcığı zengindir. Hepsini kullanmak ister.


Sonra bebişler büyür büyür dana kadar olur. 2 yaşını geçer. Birden bire konuşmaları çok yavaşlar, ağııır ağıııır, can çekişir gibi konuşmaya başlarlar.Sanki yavaş konuşma moduna geçerler. Kelimelerinin son heceleri uzuuuun uzuuun söylenir.çç Bir kelimeyi doğru şekilde ifade edebilmek için 4-5 kez tekrarladığı olur. Amaç cümleyi doğru şekilde ifade etmek istemesidir.Nedeni ?Konuşma gelişimi zihinsel gelişimini yakalamıştır.

Çocukların bu dönemlerine bayılırım. Çok ama çoook tatlı olurlar. Bazen onları dinlerken bir türlü sonunu getiremedikleri 6-7 kelimelik cümleleri doğru ifade edebilmek uğruna tekrar tekrar söylerler ya içime birşey oturur. Hiç bitmeyecekmiş gibi gelir.
Cümlenin sonu gelir, çocuk rahatlar sen rahatlarsın.
Tam bıcır bıcır oldukları dönemdir.
Biz şimdi tam da bu dönemdeyiz. Çınar'ı konuşurken izlemeye bayılıyorum.
 Çok ciddileşiyor ve bu anda büyümüş de küçülmüş gibi görünüyor..Boyundan büyük laflar ediyor. Eskiden "istemiyoYum" tarzındaki ifadeler artık "istemiyoğğRğum" tarzında oluyor. R ile Ğ arası. Beyaz gibi söylüyor aynı. Bir de sonra yoooo RĞĞĞ ummm diye baskılayıp uzatarak söylüyor ki gel de ısrar et.


Şu ara her cümle "istemiyorum" la bitiyor. Müthiş baskın bir karakter oldu evde. Ne söylense yapmak istemediğini belirtiyor. 
Şeni öpmek istemiyoğğrrum, sarrğğrılmanı istemiyorrrğğrum, uyumak istemiyorrğğrrum, yemek yemek istemiyorrğğrruum, eve ditmek istemiyorrğğuum, dışayı çıkmak istemiyorrğğrrum......


Fotolar Emre Jr-Sibel'lerde bir iftar yemeği... Demir, Arda, Emre Jr ve Çınar.
Terasta onlar için hazırlanmış mini sinema salonunda film izlediler, tatlı yediler, oyun oynadılar. Çok keyifliydi. Büyüdükçe paylaşımları artıyor. Hem onların hem bizim.. İyi ki varsınız.

6 Eylül 2010 Pazartesi

2 Kahramanın ardından

Çarşamba'dan bu yana "hayat"ı sorgularken 2.haber de geldi. Önce sevgili arkadaşımFunda'nın babası ardından Nehir. Blogda kötü şeyleri yazmayacağıma dair söz vermiştim ama 5 gündür birileri için ağlıyorum. Birisinde yaşanılan herşeye canlı tanık oldum, birisinde okudum.
İkisi de çok mücadele etti ve ikisi de artık acılarından kurtuldu.
Söylenecek hiçbirşey yok "Mekanları cennet olsun. Huzur içinde yatsın" dan başka.
Sözün bittiği yer bu olsa gerek.

2 Eylül 2010 Perşembe

1 Minik Dev Adam

Son yazımdan sonra bir takım değişiklikler yaşadık. Bu değişiklikler beni mutlu ettiği gibi önümüzdeki günlerde ya da aylarda Çınar da bu değişikliklerden mutlu olacak eminim. Çünkü aslında herşey tam da onun istediği gibi olacak. Benim de gözüm arkada kalmayacak.

Şimdi bu profesyonelce mi? Hayır!!!! Hem de hiç de değil.
Çınar benim işimi engelleyecek mi? Evet, belki ya da ilk başlarda.
Aradaki dengeyi nasıl sağlayacağım? Zor olacak benim için.


Yeni açılan bir okul. (Bir önceki yazımda yazdığım anaookulu değil) O okulda müdür bir anne. Yemek istemediğinde, uyumak istemediğinde, canı yandığında, anne şefkati istediğinde soluğu benim yanımda almak isteyecek, biliyorum ve eminim.
Ben ise orada anneliğimi rafa kaldırmak zorunda kalacağım.
Çınar şaşıracak çünkü annesi orada daha farklı olacak, diğer çocuklar üzülmesin diye herkesin yanında ona sarılamayacak.
Anne ne yapacak? Kapının önünde anneeeeeeeeeee diye ağlayan bir çocuk sesiyle veli görüşmesi yapmak isteyecek mi?
Hayır!!
Dengeyi kurmak zor olacak.



Çınar'ın keyfi bu aralar tavan yapmuş durumda. Büyünce basketçi olacağım diyordu. Şimdi bunu destekler şeyler yaşıyor.
Önce Demir ile FIBA Dünya Basketbol şampiyonasında Türkiye'nin ilk maçına gitti. Sonra diğer maçları evde heyecanla izledi.  Şu an yine babasıyla Türkiye-Çin basketbol maçında.
Bu arada akşam uykularımız rafa kaldırıldı.


Evde sürekli basket oynuyor.
Yemek yiyip, uyuyup, boyunun uzamasını bekliyor. Boyu uzadığı zaman basket atabilmeyi hayal ediyor.
Umarım Çınarişkom, umarım, küçüçükken, 2,5 yaşındayken hedeflediğin boyundan büyük hayallerini gerçekleştirebilirsin minnoşum.


Fotolar cep telefonundan çekildiği için en net olanları bunlardı :(

19 Ağustos 2010 Perşembe

Fotoropörtaj//Okullu oluyoruz sanırsam :o



Bugünlerde yine içimde savaşıyorum kendimle. Bir diyorum ki 1 ay sonra tam 2,5 olduğunda yazdır anaokuluna. Diğer yanım da diyor ki sabah sıcak yatağından kalkıp evin içinde dolaşmak yerine kışın arabaya atlayıp okula gidecek.
Sonra da diyorum çok mu acıyoruz biz çocuklarımıza. Ne var  azıcık da üşüsün, azıcık da zorluk çeksin.

 Zor oldu benim için. Kararımı verdim rahatladım.
 Bir de işin içinde olunca biraz zor beğeniyor insan. Armutun sapı, elmanın çöpü derken üniversiteden hocamın açtığı okulda karar kıldım. Kesin tarihi belli değil ama yarım gün olarak bir süre devam edecek. Bu arada bakıcı ablamız da bizimle kalmaya devam eder.


Çınar namaz kılıyor :))

Eğitim programı ve başka okullarda olmayan pek çok eğitim köşeleri,  sınıfları çok ama çok güzel ve High Scope ile Reggio Emilia yaklaşımını benimsemesi ise cabası. Doğa ve bilim ağırlıklı bir eğitim anlayışı. Tek eksiği ingilizcenin sadece ders olarak verilmesi. Tercih meselesi tabii ama ben hep sadece ingilizce eğitim veren bir okul olsun istemiştim.


Gelelim fotolara. Çınar'ın bir günlük yaramazlık öyküsü. Bir günde içinde yaptığımız muzurluklar. Üstteki resimde kışlık şapkasını takmış havuza kar topu oynamaya iniyormuş öyle diyor :o



havuzda kar topu oynuyor :D




 bluzünün yakasını 10 cm daha genişletmeye çalışırken. aklınca soyunuyor.







imkansızı istediği anlar



....veee yatakta sızarak başlayan huzur

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Bıt bıt bıt


 

Sıcaktan kaçıp odama sığınan iri kara sinek beni rahatsız ededursun, havalar daha yaşanası hale geldi 2 gündür. Hatta dün akşam uzun zamandır hasretini çektiğim bir duyguyu yaşadım, üşüdüm.  Üşümek hiç bu kadar güzel gelmemişti. Oruç bu sıcaklarda sarsar mı diye endişeleniyordum ama hiç etkilemedi beni. Korktuğum başıma gelmedi.




Yemek yenmeyince hafta sonları ne kadar da uzun geliyor. Meğer yemek yemek günün ciddi bir kısmını alıyormuş. Çınar için de aynı şey geçerli. Pek yemekle arası yok yine. Hatta doktorunu arayıp iştah açıcı şurup mu versek diye bir danışacağım.

Bugün bakıcı ablasına "Sakın israr etme. 2 kez kafayı çevirdi mi sen bilirsin de, kaldır" dedim. Sonuçta ne değişiyor. 5 kaşık daha fazla yiyor. Biraz aç kalması lazım, açlığı görsün 3-4 gün sonra tıpış tıpış geliyor diye UMUT EDİYORUM :( İşimiz umutlara kaldı.
Yok yok takmıyorum yememesini :((((



Hafta sonları geldi mi babacı oluyor minik ördek. Babam aşağı, babam yukarı. Geceleri "beyaber uyuyam" diye ısrar ediyor. Baba dünden hazır. Teklifi kabul görünce "Baba şenin yatakta yatam" önerisi geliyor. Ohh o da kabul oldu.

 İşin enteresan yanı, bizimle beraber uyuyunca sabaha kadar tık yok. Hiiiç uyanmadan uyuyor. Bana iyi geliyor ama alışacak diye her zaman izin vermiyorum. Bunu 2 şeye bağlıyorum. Ya biz klimayla uyuyoruz, serin serin rahatlıyor ve odasında terlediği için uyanıyor ya da korkularının iyice arttığı şu günlerde bizim yanımızda korkmuyor.

Sese ve kokulara o kadar duyarlı ki her sesi, her şeyi soruyor. Ne kokuyoooy,  bu şeş, ne şeşi anneee?

Geceleri de köpek havlamaları, araba sesleri, davulcu sesi çok korkutuyor onu.
 Geçen uyandı. Bir yandan da gözler kapalı "Anne ben uçuyoooooom" diye ağlıyor. Rüya görmüş besbelli.
Nerde uçuyorsun oğluuuum diye soruyorum ama hala gözler kapalı uçuyooom diye ağlıyor. Sonra birden bire düğmeye basılmış gibi sustu, kendi yastığa attı ve uyudu.



Arabada giderken konuşma performansı en üst seviyeye çıkıyor. Geçen gün süre tuttum, maximum susma süresi 4sn. Bunun dışında mütemadiyen konuşuyor.
Bir yandan radyo, bir yandan Çınar'ın sesi aynı anda çekilmiyor. Radyoyu da kapattırmayıp aksine sesini iyice açtırıyor. Yolculuklarımız cümbüş yani.
Olsun, herşeye rağmen, sessizlik bile özletiyor sesini çok çeneli oğlum benim.




5 Ağustos 2010 Perşembe

Ufak notlar, T T'leri ikna yolları ve iki oyuncak

Yokum uzun zamandır, çok şey birikti.
Baktım da 3 hafta geçmiş en zon yazdığımdan bu yana.
Şu aralar gündemimizde sıcaklar mevcut. Tum hayatımızı olumsuz etkiliyor. Ben ömrümde Ankara'da sıcaktan boylesine muzdarip oldugumu hatırlamıyorum. Bunda yeni evimizin fazla gunes aliyor ve 15.katta oturuyor olmamizin payı oldukca buyuk sanırsam.

Çinar tüm gün salonda yiyor, oynuyor ve uyuyor. Klimanin yapay havası can damarımız şu ara.
Ördek gibi olduk. Gündüzleri bakici ablasi ona 2 kez duş aldıryıor, aksamları havuzda yüzüyor ve ardından yine duş aliyor.Sıcakla mücadelemiz çeşitli şekillerde devam ediyor. Evin küçük ördegi de bundan müthiş keyif alıyor tabiiiii :p


Banyoya girene kadar aramız terayağlı iskender kıvamında. Bana ihtiyacı kalmadığı anda"Çııııııııııııık, ben duş ayıyoyuuum" diyip bizi kovuyor. Çıkmadan 5 dk öncesinden psikolojik olarak hazırlıyoruz ki, muhabere daha sakin sonuçlansın.
Çıkmadan önce 10'a kadar sayıyorum ve suyu kendisinin kapatmasına izin veriyorum çünkü o zaman sessizce çıkıyor. Suyu kapatmak sanki çok özel, sadece büyüklerin yapacağı birşeymis gibi bir hava yarattım ki, suyu kapatmak icin can atsın ve böylelikle banyodan daha az ağlamayla çıkabilelim. Gerçekten işe yarıyor ama ;)



Çınar ve Demir haftasonu berberdeler


Bu 10'a kadar saymayı herşeyde kullanıyorum. Önce "Birazdan saymaya başlayacağım, haberin olsun" diyorum.Sonra  "10'a kadar saydigimda salincaktan iniyorsun ve eve gidiyoruz" diyorum ve sayiyorum. Eger itiraz ederse onu sevdigi birşeyden men ediyorum ve bu yüzden genelde kurala uyuyor. Uydugu zamanlarda aldigi sözel pekiştirecler onu muthis motive ediyor. Babasina kendi aramizda gizlice konusuyormus gibi yapip, saydiktan sonra hemen tamam diyip salincaktan indiğini anlatiyorum. Aman bizi dinlerken keyiften dört köşe oluyor.

Özellikle akşamlari uyumamak icin onun 50 takla, bizim de uyumaya ikna etmek icin 500 takla attigimiz durumlarda çok ise yariyor. "Eger 10 dediğimde kafanı yastığa koymamış olursan ben odadan çıkıyorum" diyorum. Bazen kafayi koyup uyuyor, bazen de "Ya anne ben büyümek isteniyonnn" diyerek isyan ediyor.
Çınar ve Demirr hafta sonu berberdeler.

Ravensburger'in ürünlerini cok begeniyorum. Hemen yeni aldığım bir materyali tavsiye edeyim. Colorama adlı oyun renk, şekil kavramlariını bir arada kullanmayi, görsel algi, dikkat, ayırt etme, eşleştirme becerilerini destekliyor. Şu anda içindeki zarları kullanmadan oynuyoruz ama 3 yaşından sonra zarlarla da oynanilabilir. Bunu alırken bir de Figurix diye bir oyun gordum. Ona da bayıldım. Onu 3 yaşından sonra daha rahat oynayacagi icin almadım henüz.
 Aldığım bir  kartlı oyuncak daha var aslında ama şimdi adını hatırlayamadığım için yazamıyorum.
O da bebegimenealsam.blogspot' a kalsın artık :)

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Punk

Hani çocukların saçları ilk kez kısa kesildiğinde berberden saçlar dik dik şekillendirilmiş çıkarlar, ardından da anneler hemen o saçlarla fotoğraflarını çekerler. Bu geleneği bozmadım ben de.

Zar zor, babayla kavga dövüş, kısa olacak, hayır uzun olacak diye kavga ede ede gittik berbere. Ben kısa kestirmek istemiyorum, babası da başından aynı ezberi tekrar ediyor.
" Çocuğu Zeki Müren'e benzettin"! (Toprağın bol olsun Zeki Müren. Çok severdim seni.....)

Adamcağız ortasını yaptı yolladı. Haftaya daha da yaz moduna geçip iyice kısalacak saçlar. Yavaş yavş gözümü alıştıra alıştıra.


Kendimi salak gibi hissettiren diyaloglara, olaylara şahit oluyorum bu aralar.
Babası Çınar'ın sakız çiğnemesini istemiyor, son günlerde duyduğu kötü kazalardan dolayı. Çınar da yasakladıkça sakız diye deliriyor. Ne zaman ağzımda sakız görse "Anne şenin ağjında ne vay? diye sorar. Ben de o anda  aklıma gelen bir yiyeceği söyleyip "Kiraz yiyorum, bak yuttum" diyip ağzımı gösteriyorum. (Sakız dilimin altında tabii)
O da "hıııı" diyip gidiyor. Kek gibi her defasında aynı numarayı-kendimce- yapıyorum.

Dün sakız istedi kıyamadım. Nokta kadar verdim. Babası ağzında görünce kızdı Çınar'a.
Cevap şöyleydi: "Hayıy baba, ben kiyaz yiyoyuuum. Baaak , yok!!" ( Ağzını açıp gösteriyor)

2 dk sonra gelip bana da gösterdi "Bak anne şakıj yok" dedi ve sakızı dilinin altından çıkardı.
İşte o an kendimi salak gibi hissettiğim andır.
Sen kimi kandırıyorsun be kadın hey gidi hey!!
Aklımdan film şeridi gibi geçen, televizyonu çaktırmadan kapatıp "Aaaa elektirikler gitti", dikkatini dağıtıp çeşmeyi kapatınca " Sucu abiler suyumuzu kesti" dediğim, yemeğini yuttuğunda bacaklarının birden bire nasıl güçlendiğini, ikinci lokmaya kadar bacaklarındaki gücün tekrar gittiğinin hikayesini anlattığım anlar geldi.
Ben konuşurken nasıl da saf saf dinliyordu.