26 Aralık 2011 Pazartesi

Pinpon topu ben/ İlk çeyrek bitti bile

Gün denilen şey kendi temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra kalan vakitte evdeki biri yerinde duramayan, biri de emmeden duramayan iki veletin ihtiyaçlarını karşılamakla geçmekten ibaret.

Bir tanesi "evde sıkılmak" ifadesini literatürde başka bir boyuta taşıdı. Oynadığı şeyler battaniye, ip, kevgir, yastık, sarımsak döveci.
Yarın odasındaki bütün oyuncakları yok edip, acaba farkına varacak mı diye bir test etmeyi bile düşünüyorum. Yalnız başına güzel güzel oynayabilirken şu ara yanında ben ya da babası yoksa oyuncaklarıyla oynamıyor.


Akşama kadar tv izlemek, telefonda oynamak ve Wii oynamak için kaç kez pazarlık ediyor benimle bilmiyorum ama izin vermiyorum. Hepsinden de nefret ediyorum. Bazılarına bu çok tutucu geliyor olabilir ama herkesin taktığı birşey var işte, benim de alerjim bunlara .
En azından çok sınırlı olmak koşuluyla ya da zor durumda kaldığım zamanlarda izin veriyorum, misafir geldiğinde vb..
Çocuğun yaratıcılığını kısıtladığı için, hareketsizleştirdiği için, düşündürmediği için.... için, için, için...

Diğeri, en tombik ve minik olanı ise tombili vücuduna göre pek mühim beceriler edinmekle meşgul.
3. ayımızı bitirdik.En çok sevdiğim aydır 3. aydan sonrası.
Farklılaşmış ağlama gelişir. Altına yaptığında, uykusu geldiğinde, canı sıkıldığında niye ağladığını anlarsın, çeşit çeşittir.

2,5. aydan bu yana nesnelere uzanmaya, elinde tuttuğu nesneleri ağzına götürmeye ve yüzüstü dönmeye başladı. Ama kolunu alttan kurtaramıyor kendileri henüz.


Çenesi çok mu çok. Gözgöze gelmeyegör. Anında agular başlıyor. 3.ay kontrolünde doktorumuz artık oturtabilirsiniz dediğinden beri de oturmak en büyük keşfi. Kafayı tutabildiği kadar uzun süre tutup, sağa, sola sırıta sırıta döndürüyor. Heeeyy yatmaktan kurtuldum der gibi.
3.ayı bitirdiği günden bu yana da günde 2 kez 1 saat uyuyor çok şükür.

Bir de kötü bir gelişme var ki beni sıkıntıya sokuyor. Bakıcımızla yalnız kaldığında 5 dk sonra "ağlıyor gelin" diye telefonla evime dönmek zorunda kalıyorum. Evde ben varsam daha az ağlıyor. Ama yalnızken geldiğimde canhıraş bir şekilde ağlarken buluyorum. Korkuyor ondan Japon Balığım.

Neyse;
2012'den ilk istediklerim:
Şu hastalıklar biraz azalsa da Çınar'ı tekrar kreşe göndersem de minik olanını hastalıklardan koruyabildiğim kadarıyla korumuş, diğerini de can sıkıntısından kurtarmış olsam.

Olsam, yapsam, alsam, bitse, gitse -sa, -se..... ama en çok da Irmak hiç büyümese...

10 Aralık 2011 Cumartesi

Ekme, biçmeden ibaret


Önce bana kızdı. Ardından:

- Anne! İnsanlar bazenleri böyle annesini sevmeyebilir mi? diye sordu ördek ağızlım.
- Evet, olabilir. İnsanlar kızdıklarında bazen öyle hissedebilirler, dedim.

5 dk sonra:
Masada otururken geldi kucağıma oturdu.
Sırtı bana dönük, sağ kolunu kaldırdı, başıma doladı.

- Güzel annem! dedi.

Daha ben ağzım kulaklarımda duyduğumun şaşkınlığını üzerimden atmadan;
-Annem bir yana, dünya bir yana, dedi.

Çocuğun sendir aslında dedim o anda içimden. Çocuğunun nasıl olmasını istiyorsan öyle olmalı, ne duymak istiyorsan onu söylemelisin diye düşündüm.
0-6 yaş çocuğu video kamera gibidir. Ne kaydedersen onu izlersin!

1 Aralık 2011 Perşembe

25 yıl önce doğursaydım eğer???


Kapımız çalsın istiyorum. Çınar'ın mahalleden arkadaşları olsa kapıdakiler. "Hadi gel oynayalım" deseler ya da kapının önünden bağırsalar:
 "Çııııınaaaaaar, Çıııınaaarr!"

Keşke...
Keşke aşağı sokaktan arkadaşlarıyla kavga etse. Bana gelip onları şikayet etse.
Keşke sokakta evlerin demirlerine ya da lambaların direklerine ip gerip voleybol oynasalar.Yakan top, saklambaç, istop, birdirbir oynasalar arkadaşlarıyla. Sonra topları arabanın altına kaçsa ve yere yatıp ayaklarıyla o topu çekmeye çalışsalar.

Sokakta koşarken düşse, ağlaya ağlaya eve gelse, dizine yara bandı yapıştırsak, sonra koşa koşa oynununa, "mahallesine" geri dönse. Bayramlarda tel çevirseler, çıtır pıtırla, kız kovalayanla oynasalar. 

Mahallemizin bakkal amcası olsa bir de. Tek başına gidip gazoz almak onlara heyecan verse, buzzz gibi içseler gazozlarını. Kapakları kalkan saydam kutularda satılan gofretleri bakkal amca kese kağıtlarına maşayla koysa. Nadir yenen o gofretin tadı başka birşeyde olmasa.

Komşunun kayısı ağacındaki çağlalara dalsalar. Sonra komşu teyze bağıra bağıra onları kovalasa. Ardından hem suçlu hem keyifli, tuzlaya tuzlaya o çağlaları yeseler.Gece yarılarına kadar o sokaktan eve girmese. Elli kere söylesem "Çınaaar hadi eve gir artık oğlum" desem.

Sabahçı olsa okulda.  Etütmüş, dansmış, müzik kursuymuş olmasa. Eve gidince bakacak kimse yok diye okuldan sonraki zamanını dolduracak aktivitelerle akşama kadar okulda kalmasa. Eve gelir gelmez formasını çıkarıp hemen sokağa koşsa. Koşsa, oynasa, yorulsa yorulsa, yorulsa...

Benim çocukluğumu o da yaşasa keşke. Okuldan sonra ne yapacak kaygısı çekmesem. Okuldan sonra boş zamanlarını koşarak, yorularak, terleyerek, giysileri kirlenerek değerlendirse. Hayatı hep ders, hep ders olmasa.
Çocukluğunun gerektirdiklerini DOYA DOYA yaşasa!