24 Temmuz 2009 Cuma

Tatil öncesi yapılanlar, yapılacaklar...








Tatil öncesi hızlı geçiyor günler yine. O kadar şeyi o kadacık güne nasıl sıığdıracağım bilmiyorum. Alışveriş, ütü, bakım, valizler vs vs. Bu arada bir de Çınar'ı gezdirmek, Uşak'tan gelen büyük babaanneyi ziyaret, yemek yap vs. gibi yapılacaklar da 2 güne sığacak şeylerden biri.


Ama tatil güzel olacak eminim. Çünkü oğlumun arkadaşı Arda'larla beraber gidiyoruz. Biz Burcu'yla sohbete edip, güneşlenirken babalar bebişlerle ilgilenecek diye öyle sevinçliyim ki :p Aslında bu yetmez koca bir dil çıkarma sembloü koymak lazım :p :p :p


Ümit dünyası işte. Hayal kuruyorum sanırım.



Neyse tatil öncesi Burcu'larla komşu oğlu Efe'lere gittik. Çınar enteresan bir şekilde babasının bacaklarının arasından çıkmadı. Hiiiç sesi de çıkmadı. Şaşırdı bence. Birden uyku vakti öncesi yatmayı planlarken kendini 6 yetişkin ve 2 bebişin arasında buldu. Efe ve Arda kendi kendine takıldı fırının önünde. Bir ara kutu kutu penseye iştirak edip tekrar babasının sıcak yamacına geri döndü ördeğim.






Tatile giderken yanıma alınacaklar listesi yapmak lazım ki kıyafetlerden daha çok Çınar'ın zavazingoları var alınacak.


İlaçlar, sineklik, kremler, mayo, bez, alt açmaları, pekmez, kavanoz mamaları vb....


Bir de önemli birşey alacağım yanıma. Geçen tatilde havuz kenarında rahat rahat oturan anne babaları görüp güzel fikir dediğim birşey, küçük havuzdu.



İçine su koyup bebiş onunla oynarken sen de yatıp kitabını okuyacaksın.


Hiç olmazsa güneşte kalmayıp gölgede oynayacak. Pratik bir düşünce, uygulanabilirse.

Geçen sefer ki havuz suyu içme olayından sonra yaşadığımız ishal işkencesini bir daha yaşamadan, zehirlenmeden, yemeklerimizi yiyerek, yerler yadırganmadan,geceleri uyuyarak, akşamları Burcu'larla eğlenerek geçireceğimiz güzel bir tatil umut ediyorum.


22 Temmuz 2009 Çarşamba

Blogger Misafir

Kıvanç Tatlıtuğ bizdeydi dün. Böyle güzel bir annenin böyle güzel çocuğu olur dedirtecek kadar güzel bir anne ve oğulu (maşallah diyelim) misafir etmek çok keyifliydi.

Şöyle ki; sanki yıllardır tanışıyormuş gibi sohbet etmek yine bu blog alemi ne enteresan, sanal olanı önce telefon konuşmasına ardından da kanlı canlı kahvaltı sohbetine dönüştürüveren güzel birşey diye düşünmeden edemedim.

Demir'e gelince geldi, gitmesine 10 dk kalana kadar mama sandalyesinde gayet cool bir şekilde kahvaltısını etti. Daha doğrusu etmedi. Annesi tarafından ettirilemey çalışıldı.

Gitmelerine ramak kala oynasınlar diye bir araya getirsek de onları Çınar Demir'in sakin, kendisine tepki vermeyen durumlarına sinir oldu ki gelip gidip mıncıkladı güzel oğlanı. Sanırım yakışıklılığını kıskandı. Yavrum o da o kadar mıncığa rağmen sesini çıkarıp da Çınar'a tepki vermedi.

Zaten Çınar'ı en çok tetikleyen de onun o tepkisiz, cool hali oldu. Dikkatini çekmek için elinden geleni yapsa da pek bir iletişime giremediler :))




Çaylar içilip, sohbetler edildi. Mumlar karıştırıldı, dvd'nin kabloları çekiştirildi.
Karakter olarak kendime çok benzettiğimden olsa gerek pek bir kanım kaynadı Ayça'ya. iyi ki geldiniz teşekkür ederiz. Ayrıca Çınar adına da özür dileriz :)
Posted by Picasa



Bu arada Çınar evde 2 gündür coştu. Mutfak çekmecelerinden sıkılıp terlikleri boşaltamanın ötesinde kendine basit gelen bu yaramazlıkları kablo kanallarını kopartarak genişletti.


Hep merak ediyor, öğrensin dedim ama bu kadarı da fazla. Kablo kanallarını büyüyünce öğrense de olur. Canı sıkılıyor evde sanırım.

Her gün dışarı çıkmak istiyor artık. Neyse ki hemen önümüzde park var da sıkılınca çıkıp ana-oğul kayıp,sallanıyoruz, taşlarla oynayıp geliyoruz.

Ama bir daha kaymayacağım. Bugün kayarken kolum sıyrıldı :) Karizmayı iyice sıyırdım artık.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

16 Aylık Oldum



1,5 yaşına 2 ay kala artık ciddi ciddi bebeklikten çıkmış, minik bir çocuk oldu Çınar. 15 aylık olduktan sonra daha bilinçli, bilerek! davranan çocuklar haline gelen bebişlerden biri olduk bile.

Bu ayında neler yapabiliyor:

Koşuyor, merdivenleri çok yüksek olmadığı sürece kenarlarından tutunarak çıkıyor. (Eğer benden kaçmayacaksa tabii) Benim onu yakalamamı istemiyorsa emekleyerek hızla çıkıyor merdivenleri.

Özellikle sitemizin parkında dönen kaydırak olduğu için çıkmasını istemiyorum ama benim geldiğimi görünce hızla tırmanıyor. Geri indiremeyince beraber! kayarak iniyoruz dönen kaydıraktan. Bunu defalarca tekrar ediyoruz, sıkılmasını bekliyorum ama sıkılmıyor da.




Tüm siteye rezil oluyorum tabii.İtiraf ediyorum çok zevkli ama bu tür işler için yaşlanmışım sanırım çabuk yoruluyorum.

Merdivenlerden tutunarak ve ayak değiştirmeden iniyor.

Birden fazla arabanın arasından "bizim arabamızı göster" diyince gösteriyor.

Kendince korkuları var. Mesela kaygan bir zemin üzerinde su birikintisi varsa ve Çınar tesaüfen onun üstüne çıplak ayakla geldiyse hiç kımıldamadan kaşlarını Küçük Emrah gibi kaldırıp ıııııııhh deyip yardım ister.. Düşme korkusuyla kılını bile kıpırdatmıyor. Ne demişler en iyi öğrenme, yaşayarak öğrenmedir.

Yemek yeme konusunda bir ileri, iki geri ilerliyoruz. Bazen yiyor bazen yemiyor. Şu aralar çatalla kendi kendine yemeyi keşfettiği için daha rahatım. Yemek yerken önüne domates doğruyorum o çatalla tek tek yerken benim verdiklerime de ağzını açıyor.

Ya da meyvesini doğrayıp önüne koyuyorum, o da çatalla tek tek yiyor. Yanında babası varsa ona seslenip her defasında ağzını kocaman açıp nasıl yediğini ona gösteriyor ve alkış bekliyor.

Uyku konusunda bazen sabaha kadar uyuyup, bazen 5-6 kez kalkıyor. Hala 4. dişliyiz. Sanırım zor çıkarıyor ve birden fazla çıkarıyor. Bu yüzden uykusuz gecelerimiz arttı. Özellikle gündüzleri bir yere gittiğimizde orada uyumayı reddediyor. Birşeyleri kaçırmamak için olduğunu düşünüyorum.

Bunun dışında arkadaşlarıyla bir araya gelince arkadaşının dikkatini çekmek için yaptığını düşündüğüm vurma davranışı var. Her defasında göz hizasına inip kesin bir şekilde "hayır vurulmaz. Hadi cici yapalım" diye uyarıyorum, birden fazla kez yaparsa ortamdan uzaklaştırıyorum.



Kullandığı kelimeler:

Anne, Baba, Anneanne, Dede

Adda, Mama, Meme, Aba (abla)

Abi, Bebe (bebek), Bala (balık), Ah (al)

Del (gel), Ti tak (tik tak), Gak gak, Ku /Ka (kuş)

Et ( İbrahim Tatlıses kıvamında, genizden), Aç, Attı

Ala (alo), Haşi (hapşu), Kı kı (dıgıdık dıkgıdık)

Bunun dışında "Ferhat" gibi kullandığı ama Türkçe'ye çeviremediğim kelimeleri ve ses taklitleri var.

9-18 aylar arasında görülen "jargon" Çınar'da da görülüyor. Jargon yetişkin konuşmasına benzer ses ve tonlama ile çocuğun yetişkin konuşmasını taklit ettiği bir ses çıkarma tipidir.

Çınar bunu o kadar çok yapıyor ki 19 Mayıs'ta Antalya'ya gittiğimizde restaurantta İngiliz bir teyzeyla amcanın yanına gidip hızlı hızlı birşeyler anlatmaya başlamıştı. Kadın inanamadı ve amcaya dönüp "oooo ne kadar da güzel konuşuyor "dedi. Kadın Türkçe bilmediği için Çınar'ın Türkçe birşeyler anlattığını düşündü. Ne bilsin Çınar'ın salladığını :))




Bu ayların dil gelişimi ile ilgili diğer bir noktada duyduğu bazı kelimeleri taklit edip bir daha kullanmamalarıdır. Bunun dışında ünlü-ünsüz birleşimleri ile kelime benzeri ama anlamı olmayan kalıpları hep aynı şeyleri tanımlamak için kullanırlar. Çınar'ın bir "o-a"sı vardır. Ağzını kocaman açıp o-a der ama ne için söylediğini hala anlayabilmiş değilim.

Boyu ve kilosunu bilemiyorum. Geçen ay 10.500 kg idi. Şu ara kendi tartımızda 11 kg gösterse de her zaman ondan daha az çıkıyor. 10.750 falan oldu sanırım.


Bu arada geçen hafta Haber Türk gazetesinde çıktık. Anne blogları bu sefer de gazetede vardı. Çok sevindik, mutlu olduk.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Paytak Rocky ve Sportif Ördek.





Anne ve babası yanlarındayken çocukların kendilerini ne kadar güvende hissettiklerinden bahsediyorduk geçen akşam Serkan'la.
Uyutup yatağına koyduğumda bazen hemen dalmamış olduğu için uyanıyor. Kucağıma almamı, ayağımda sallamamı da istemiyor. Sadece yanında olayım yeter.
Yatağının başında, ayakta dikilmem, bazen hafifçe pış pış demem onun kendini rahat ve güvende hissetmesi için yetiyor.
Hemen ellerini karnının altına koyup, poposunu kurbağa gibi kaldırıp o pozisyonda uyumaya çalışıyor. Bu pozisyona geçiyorsa keyfi yerindedir ve uyumak istiyor demektir.
Arada bir gözünü açıyor, beni kontrol ediyor orada mıyım diye. Tekrar kapatıp uyuyor.
Bu sahne benim odadan çıkmamla 2-3 kez tekrarlıyor bazen.
Hiç kızmıyorum, mutlu oluyorum aksine. Biliyorum ki bu naz benim varlığımı yanında hissetmek için.
Aynısını yabancıların yanında da hissediyorum. Hemen bacağıma sarılıyor, kucağıma gelip, kafasını omzuma koymak istiyor.
Böyle zamanlarda hep düşünürüm ne kadar korumasız olduğunu. En iyi bildiği, en çok güvendiği, yanında en mutlu olduğu kişilerin anne ve babası olduğunu.
Bazen de sadece annem de annem diye tutturuyor.
Gece olup da uyanınca illa anne diyor. Babası gidiyor ohhh diyorum bu defa sıramı savdım ama 10 sn sonra ağlama iyice çoğalıyor, ağlamaya eşlik eden ıhhh ıhhh sesleri geliyor. Parmağıyla yatak odasını gösterip anneme götür beni demek istiyor.
Bana gelir gelmez de ağlaması bıçakla kesilir gibi bitiyor. Babası bu durumdan duygusal olarak rahatsız olsa da nasıl olsa beni istemiyor diye düşünerek geceleri kesintisiz uyuyor ( ne güzel!!). Kalkmadı diye kızınca da "nappiiiiiim beni istemiyor" diye bahanesi de hazır.
Ama sabah uyanır uyanmaz yatağından "anneee" diye beni çağırması ise bütün yorgunluğumu da unutturmuyor değil hani.
Gündüzse daha bir ayrı. İş yaparken tezgahla benim arama sıkışmaya çalışıyor sürekli. Tısıl tısıl o daracık yere sıkışıyor valla.
Bir de kucak var tabii. Hani 1 yaşından sonra kucağa alışanı duysam bizimki de o cinsten diyeceğim ama hiç duymadım.
Çınar bir ilk belki de. Yürüdükten sonra evde kucağa alışan türünün tek örneği. Kucakta ve kafa omuzda yatacak.


Bu arada başlık konuyla alakasız ama resimlerle oldukça alakalı.
Banyo sonrası paytağımın alışkanlılarından biri. Her akşam yatmadan önce banyosunu yaptırıyorum. Banyodan çıkar çıkmaz hemen koşar adımlarla seslene seslene ona koşuyor :))

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Son Hız...

Geçen hafta Çınar ilk kez önce dolmuşa ardından otobüse bindi. Otobüse gidene kadar ki kısım hariç çok zevkliydi. Çınar kadar onunla beraber otobüse binmekten ben de zevk aldım.

Hava çok sıcaktı ve Çınar durağa gidene kadar her dala kondu, her yerde durdu, herşeye dokundu. Önce izin verdim ama 5 dk'lık yolu 1 saatte gideceğimizi anlayınca kucağıma aldım bir süre.

Sıcakta çooook zor oldu. Bu arada Dijle'nin blogunda yayınlandığı Maria Montessori'nin şu yazısı aklıma geldi. Ne kadar da doğru söylemiş teyzem.

Bazen onların ne istediğimi düşünmeden kendi isteklerimizi onlar için-miş gibi yapıyoruz. Ya da öyle istiyoruz.

Çınar'ın Kuğulu Park'ta kuşlara ve kuğulara bakmaktan zevk alacağını "düşündüğüm ve umduğum" için atladık dolmuşumuza oradan da otobüse, dışarıyı seyrede seyrede, gördüklerimizi tanıya tanıya gittik Kuğulu Park'a.

Güzeldi, kuşlara yem vermekten, kuğuları izlemekten çok hoşlandı ama en çok da minik bir köprünün üstünde ileri-geri 50 kere gidip gelmekten!!..






Tatil dönüşü oyun grubu arkadaşlarımız ve blog annesi biiiir sürü bebişin olduğu bir buluşmaya kısa süreli katıldık ki iyi ki sonuna yetişmişiz.
O kadar bebekle bu tür buluşmaların ne kadar zor olacağı, aslında anneye eziyetten başka birşey olmayacağı sonuncusundan sonra anlaşılmış oldu.
En ideali 4 çocuk maksimum. Zaten oynamıyorlar birbirileriyle ama en azından gözlem yapıyorlar, paylaşmayı öğreniyorlar, taklit ediyolar, ses çıkarıp iletişim kuruyorlar. Bunlar bile çok şey katıyor onlara. Hiç olmadı sosyal bir ortamda bulunuyorlar.





Geldik hızlıca daldık alemlere. En son da Arda Çınar'ı eve davet etti ve hemmmen damladık oraya.

Çınar, içindeki temizlikçi ruhunu okşayan bir oyuncak buldu hemen. Kendini buldu yine. Playskool'un "bayıldım bayıldım" dediğim elektirikli süpürgesi. Ne şahane bir oyuncak öyle.



Arda Çınar'a kaptırmamak için nice naralar koparsa da sonunda oynadı oğluşum.

Çınar'ın eline aldığı her oyuncak Arda'nın kıskançlık krizlerini coşturdu iyice. Hatta Arda yemek yerken Çınar mama sandalyesine dokundu diye eliyle bağırarak itmeler falan.


1 koltuğa 2 karpuz sığmaya çalıştı ama Arda yine izin vermedi. En sonunda da evde yüzüne bile bakılmayan konuşan köpek kavgası yapıp bir güzel uyudular.

Anlaşılan bundan sonra buluşmalarımız böyle bol kavgalı geçecek.
Olsun büyüdüler ne güzel.... :)

Bu arada geçen sene bu zamanlar ikisinin şu linkteki halini görünce vay beee gözümüzün önünde büyüyorlar, büyüMÜŞLER demeden edemiyorum.

Çok özlemişim o zamanları ama ben...


Posted by Picasa

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Yeni Blogumuzzzzz



Bu sefer de bebeklerimizle (ya da çocuklarımızla desem daha iyi olacak çünkü 1 yaşından sonra pek bebeklikleri kalmıyor) gidilecek, gidilemeyecek ne kadar çok yer var ama biz bilmiyoruz.

Evlere tıkılıp kalmaktan vazgeçip salalım kendimizi çayıra çimene, oyuna, yemeğe... Gidip, gördüğümüz mekanları anlatalım ki burada herkes faydalansın.

Tüm anneler, babalar, bebişler mutlu olsun. Bir tek beğendiğimiz değil beğenmediğimiz, çocukla gitmenin uygun olmadığı mekanları da yazalım istiyorum ki aynı hataya bir diğerimiz düşmeyelim.

Şehirlere ve mekanın cinsine göre kategorilere ayırarak yazarsak faydalanmak daha kolay olur sanırım.

Mama sandalyesi, çocuk menüsü, parkı, oyun alanı, aktiviteleri, park yeri var mı, temizliğin ve fiyatların nasıl olduğunu hakkında bilgi verirsek "çocuk dostu mekan" olup olmadığını daha kolay anlarız diye düşünüyorum.

Baş yazar olarak blog aleminin gezence annesi Burcu'yu ilan ediyorum. İlk yazıyı ve mekanı hemencecik bekliyorum.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Mim-lendim-ledim

Her ne kadar Sinem tatilde olduğum için yırttığımı söylese de Naile tarafından mimlendim :)Şimdi ilk mimin konusunu pek şeettiremedim ama anladığım kadarıyla Çınar'a nerelerden kıyafet aldığım soruluyor.


Ben şimdi böyle marka falan yazınca kendimi kötü hissedeceğim ama ne biliiim işte soruldu yazıyorum.


Kıyafetlerimizin çoğu Mothercare. Kumaş kalitesini, sık yıkanmasına rağmen kolay kolay tüylenmeme özelliğini bir de en önemlisi önünde işlemeli resimler olduğunda arkasından yumuşak bir kumaşlar işlemelerin çocuğu rahatsız etmeyecek şekilde kapatılmış olmasını seviyorum.


2. olarak GAP'tan alıyorum çünkü büyümüş de küçülmüş küçük adam şeklinde bir tarzı var. Biraz pahalı ama her defasında "amaaan nelere vermiyorum ki diyip" dayanamayıp alıyorum. Aynı şekilde Zara Baby' den alışveriş yaparken de aynı düşüncelere kapılıyorum.


3. C&A'den alıyorum. Kumaş kalitesini ve fiyatlarını beğeniyorum. gerçekten çok uygun.

4. olarak da Mackays diye bir marka var. Yurtdışına ihraç edilen bir marka. Burada bazı ihraç fazlası ürünler satan mağazalarda ve Nişantaşı pazarında da (Ankara) var. Modelleri çok renkli ve çok güzel. Fiyatları da çok uygun.


İkinci mim ise kullandığım ürünler neler? Yine anladığım kadarıyla yazıyorum.

1-Kullandığım parfüm:

Paco Rabanne-Ultraviolet ve Moschino cheap and chic kullanıyorum.


2-Kullandığım krem:

Genelde Dr. Murad ürünlerini kullanırım. En hassas olduğum konular kremlerdir. Zayıf noktam sanırım. Yeni bir ürün alana kadar 50 kez araştırırım. Doğal ürünleri tercih ederim. Ama şu aralar Sephora'nın Yes to carrots diye organik havuçlardan üretilen doğal bir kremini kullanıyorum. Memnun muyum emin değilim?

Makyaj malzemeleri değişir. Allık Christian Dior, Rimel Estee Lauder, Guerlain.. Ruj Nivea'nın rujlarını ya da Avon'un rujlarını alırım. Ha şu aralar pek kullanmıyorum o ayrı.


3-En son okuduğum 3 kitap:

Tracy Hogg'un Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler, çıktığından beri bir türlü elime alamadığım Metal Fırtına ve Dan Brown-İhanet Noktası'nı okudum.

Genelde kitap okumadığım zamanlarda yıllardır abone olduğum ve bitiremediğim sayıları olan "Çoluk-Çocuk" dergisini okurum.


4-En son aldığım 3 ürün:

Didim pazarından bir bluz, Oxxo'dan bir pantolon ve Marks and Spencer'dan bir bikini.

Hala hamilelik öncesi kiloma ulaşmaya çalıştığım için kendime nadiren yeni şeyler alıyorum. Yoksa hırslanamıyorum. Eski kıyafetlerime bakıp bakıp iç geçiriyorum. Ama şu aralar sığdım sığacağım. Çok az kaldı he he.


5- Seyrettiğim 3 dizi:

Yaprak Dökümü

Lost

Yaprak Dökümü çıktıktan sonra pabucu dama atılan Avrupa Yakası.

Aslında ben tv izlemeyi hiç sevmem. Serkan izliyor diye izlerim işte.


Şimdi adet yerini bulsun diye ben de bir iki kişiyi mimleyim. Elçin, Hülya ve Esin. Hadi bakem mimlendiniz.
Resimmiz olmaz diyorum ve "baaaahçeeevaan geldiii" diyerekten dayısının terasında hortuma yapışıp bırakmayan bir Çınar fotosuyla postumu sonlandırıyorum.

3 Temmuz 2009 Cuma

Hasta Ördek :(

Minik ördek yine hasta. Ben yine moralsiz.
Son 1 ay bize hiç yaramadı. İlk hastalıklarını yaşamaya devam ediyor.Şimdi de gribal enfeksiyonumuz var ilk kez. Hayırlı olsun.
Öksürük öksürük öksürük...
O öksürdükçe benim içim parçalanıyor.
Geceleri sesi kısılmış uyanıyor. Ağlarken bile sesi çıkmıyor. Kıyamam...
5'er, 10'ar, 20'şer dakikaları topladığımda kaç saat uyuduğumu bilmiyorum. Her öksürdüğünde uyanıyor. Elini boğazına sokup ağlıyor. Boğazı ağrıyor sanırım.
Bu gece ilaç verip uyuttum daha iyiydi.
Ama yine hiç ama hiçbirşey yemiyor.
Sabah sadece yarım bardak süt ve bir yumurtanın 1/10'unu falan yedi.
Biraz değişiklik olur diye Eskişehir youndaki Kafes'e gitmiştik. Parkta kaydı, oynadı.
Çocukla gidilecek keyfili yerlerden biri.
Orada çiçekleri sulayan bahçıvanı görüp dayanamadı yine. Koştu su kuşum benim.
Aldı hortumu eline suladı, durdu.
Fikir değiştirdim bahçıvan olacak.
Neyse keyifsizim. Annemi özledim yine.
Annemle resmimizi koyuyorum. Keyfim yerine gelsin diye resimlere bakarken buldum eski bir foto.
Öylesine koydum işte.