29 Aralık 2009 Salı

2010 hazırlıkları

Benim sert ördeğim yılın son günlerine yeni alışkanlıklar, yeni huylarla başladı. Sanırım 2010'a hazırlanıyor :) Eeee yeni yıla yeniliklerle girmek lazım.
21 ayı geçtiğimiz şu günlerde uyku alışkanlıklarımız bayağı bir değişti. 15 gün öncesine kadar yatağına bırakıp çıktığımda uyuyan Çınarişkom şimdilerde ben odadan çıkınca ağlıyor. Ben de 1-2 dk odada duruyorum eğer o zaman kadar uyumazsa çıkıyorum. Arkamdan bir iki ağlıyor sonra uyuyor.
Bazen ise üstünü açtı mı diye kontrole gittiğimde yatağın içinde oturmuş oyuncaklarıyla oynuyor buluyorum. Hem de sessiz sessiz.
2 gündür de uyumayı reddediyor. Bu da ayrı bir problem tabii. Uykudaki bu değişikliklerin bakıcımızın gelmesiyle alakalı olduğunu düşünüyorum. Eğer dışarı çıkacaksam o uykudayken çıktığım ve uyanınca beni göremediği için bunları yaşıyoruz. Diğer adıyla ayrılık kaygısı yani.

Bu ayrılık kaygısını daha da artırmamak için küçüklüğünden beri hep onun önünde kapıdan çıktım, hep vedalaştım, hiç kaçmadım. Arkamdan ağladı hep tabii ki ama sonuçta annem aniden ortadan kayboluyor diye düşünmüyor. Sanırım o uyurken de çıkmamam lazım, kaygımızı depreştirdi gibi.

Gece uykuları da bir iyi bir kötü. Yine son 2 aydır hiç uyanmadan uyuyordu sabaha kadar. Şimdilerde benim uzaktan pışpışlamam pek işe yaramıyor. İlla odasına gitmemi istiyor ve çok sık uyanıyor. Hala 10 adet olan dişlerimizin yenileri geliyor diye umut ediyorum.

Ağzımız çeşme gibi. tam anlamıyla. Sürekli ağızdan aşağı doğru akan çizgi şeklinde salyamız mevcut. Bazen üstü ıslanınca "Ayyyyy anneeee, pantooo tiynendiiiii" (pantolonum kirlendi) diye yanıma koşuyor, kaşlarını Küçük Emrah modeli yaparak. Çok titiziz.

Konuşma konusunda son 3-4 günde bayağı ilerledi fındıkkurdum.
Artık öznesi, nesnesi ve fiili olan 3 kelimelik cümleler kullanmaya başladı. Bayağı bayağı derdini anlatıyor. İşin ilginç yanı ise başka bir çocuk ya da yabancı bir büyük varsa yanında asla konuşmuyor. Tek tük kelimeler kullanıyor o zamanlarda. Bu yüzden de aile bireyleri dışındakiler Çınar'ı hala konuşmuyor zannediyor. Halbuki akşama kadar çenesi 1 dk kapanmıyor.
Bakıcı ablamıza alıştık ama ben yanlarındayken hala beni tercih ediyor. İmkansız, ablası onu içeri oyun oynamaya götüremiyor. İllaki benimle oynayacak.

Yeni yıla yeni umutlarla giriyoruz. Yeni beceriler, yeni alışkanlıklar, yeni güzellikler bizi bekliyor umarım.

Arada dikenler de olacak tabii ki ama evrene yeni yıl isteğimi atıyorum: Sabaha kadar deliksiz uykulu, bol iştahlı (aman aman bu sadece Çınar için), bol gezmeli, 2 yaş sendromsuz, sakiiiin, huzurlu bir yıl olacak. Evet evet olacak.

26 Aralık 2009 Cumartesi

Heyyo, hediyem geldi!!



Yeni yıla çok az kala benim de hediyem ulaştı. Dışarıdaydım, bakıcımız aradı "kargo geldi alayım mı?" dedi.
Heyyoooo hediyem geldi dedim. Sevinçle eve gittim, değilmiş :( Ismarladığım tripodum gelmiş. Normalde ona da çok sevinirim ama heyecanla hediyemi beklediğim için üzüldüm tripodu görünce.
Ardından 5 dk geçmeden güvenlik aradı. "Kargonuz geldi, yollayım mı?"
Tekrar bir heyyoooo, yolla yolla!!
Beklediğim kargo geldi :)
Sevgili Özge, bana güzel bir kitap ve Çınarişkoma da bir çift terlik yollamış.
İçine bir de güzel not yazmış. Bir de beyaz kağıda yazdığı için özürdileyerek başlamış notuna.
Ne önemi var ki, nasıl bir kağıda yazıldığının. Hem daha güzel, oğluşunun resim kağıdına yazmış.
Ne güzel, ne masum.
Teşekkür ederim Özge.
Özge gibi ben de kitapları çok severim. En kısa zamanda okumaya başlayacağım :)))
Sana ve herkese güzel bir yıl diliyorum.

16 Aralık 2009 Çarşamba

Bakıcılandık


Poposuyla piyano çalmayı öğrenen şaşkın ördek yavrusunun totosunu bir başkasını temizleyecek artık :(((
Son zamanlarda eşe dosta bakıcı aradığıma dair notlar bırakıp, gerisini pek de aramamıştım. Çünkü bakıcı bulmam demek artık işe başlama zamanımın gelmesi demekti.
Hem başlamak isteyip hem de bu fikir içime lönk diye oturduğu için ne iş aradım, ne de bakıcının üstüne düştüm.
Ama bir arkadaşımın çok memnun kaldığı bakıcısının şu anda işsiz olduğunu duyunca hemen atladım.
Dün başladı bile.
Çınar da sevdi Gülen Ablasını. O da Çınar'ı.
Ben müthiş rahatladım.
Şimdi aklıma yatan bir iş bulana kadar evdeyim.İlk başta Çınar alışsın diye hep biraradayız.
1-2 hafta sonra ben yavaş yavaş kaçarım evden.
1 ay sonra işe başlamış olmayı planlıyorum. Kendime ayıracağım bir 15 günüm var yani.
Ehiheee :)
Posted by Picasa

11 Aralık 2009 Cuma

En son ilklerimiz


Çınar 21 aylık hayatının ilk sorusunu sordu. "Eydaade yeede?"

2 farklı kitabının içinde hep aynı sayfaya takılıyor. Ejderha olan sayfalara!
O kitaplardan birini bulmuş, önüne açmış, sayfaları çeviriyor hararetle.
Sonra bana dönüp ömrünün ilk sorusunu sormuş oldu.
-Anne, eydaade yeede?

-----------------**----------------------

Karalama yapmayı çok seviyoruz.
Aşağı-yukarı, sağa-sola, dairesel karalama, top çizme aşamalarından sonra kalın hatlarla çizdiğim elmanın içini, dışarı taşırmadan boyamayı başardı ilk kez.
Bu da bizim ilk sınırlı boyamamız.
Posted by Picasa

8 Aralık 2009 Salı

Çıngıllı Daşlı Gala


Normalde mimlerden pek hoşlanmıyorum ama bu Çınar'la ilgili olduğu için ve onunla ilgili tarihe bir not atmamı sağladığı için bu mim ödevimi yerine getirmeye karar Iraz örtmenim. Sevgili Iraz'ın ödevi şöyle: Çınar'ın 7 ilginç özelliği???

1- Fındıkkurdum normalde uyurken kafasını yastığa koymak yerine yatağa ve yastığa paralel olarak ve yastık karnının altına gelecek şekilde yatar. Bir de yatağın köşesine iyice şıkışır. Koca yatakta iki büklüm 50 cm'lik alanı kaplar sadece.

2- Bu marjinal yatma pozisyonuna ek olarak bir de öyle sereserpe uyumaz. Yüzüstü kurbağa pozisyonunda uyur. Bacaklarını iyice karnının altına çeker. Böyle bir pozisyonda nasıl rahat edilir bilmem.

3-Çok uykusu geldiğinde, emerken, kendini güvende hissetmediğinde ve kaygı düzeyi arttığında saçlarımı kulağına sokar. Denedim, inanılmaz gıdıklıyor. Bu gerçekten ilginç geliyor bana.

4- İlaç içmeye bayılır. Dişlerinin çıktığı dönemde geceleri calpol verdiğimde 2.kaşık için ya da gece ansızın uyanıp "ilaaaaaa" diye ağladığı çok olmuştur.

5- Normalde 18 aya kadar hiç tv izlettirmedim ama şimdi sadece Baby Tv olmak üzere günde 15 dk kadar izin veriyorum. ( O da, dil gelişimine katkısı olduğunu gördüğüm için ve çok mutlu olduğu için) İlginçtir ki, televizyonu izleyeceği zaman hep aynı koltuğun hep aynı noktasına oturur. Eğer canı tv izlemek istiyorsa gidip tam o noktaya oturup "anneee, beybi" der ve bekler.

6- Yaramazlık yaparken sessiz olan çocukların aksine, işleminin ortasında koşup yanıma gelir ya da olduğu yerden "annee, çocuk hayııııyy" der ve bir yandan da işaret parmağıyla beraber kafasını da hayır anlamında sağa sola sallar. Yani aynı benim yaptığım gibi :) Genelde" hayır oğlum çocuklar onlara dokunmaz" türünde kurallar koyuyorum demek ki çocuğun kafasına yer etmiş. Daha küçükken de onu yapmaması gereken birşey yaparken gördüğümde "aaaaa" diye şaşırıyormuşum demek ki, o zamanlarda yaramazlık yapınca koşa koşa yanıma gelip anne bak yaramazlık yapıyorum der gibi "aaaaaa" derdi aynı benim gibi.

7- Yemek fobisi olan minik ördeğime, gözüne pek de tanıdık gelmeyen bir yiyecek veriyorsam ( ki genelde tüm yiyeceklere hiç tanımıyormuş muamelesinyapar) önce dudaklarıyla dokusuna bakar. Tabiii alimallah ağzına falan girer de çocukcağızın midesine yemek gider diye de ağzı kapalı durur. Eğer dokusu, ısısı, kokusu hoşuna gitityse ağzını açar. Bir de bunu yaparken yılların gurmesi edasıyla durur, öyle ciddi bir surat ifadesi takınır yani. Gören şarap tadıyor sanar.
Posted by Picasa

1 Aralık 2009 Salı

İki tuzlu birden



İlk dişimiz 10 aylıkken çıktı. Sonrası 2 ay sonraydı sanırım. Ondan sonra uzuun bir süre 2 dişle idare ettik. Sonra bir çift dişimiz daha oldu.
Öyle öyle bir dişle, bir damakla eze eze yemeyi öğrendi fındıkkurdum.
Bir ara baktım 6 dişi olmuş aman ne sevindik ne sevindik. Tüm yaşıtlarımız on küsürlü dişleriyle hatır hutur ısırırken biz dedeler gibi damaklarla ezmeye devam ettik.
Nice sonra, geçen 2 hafta içerisinde 4 diş birden çıkardı Çınar. Biraz ateş ve ishal yaptı geçti.














Çok şükür 10'lu rakamlara ulaştık. Şimdilerde bizi müthiş iştahsız bırakan, salya salya salya akıtan, tam bir azdırık yapan yeni dişlerimiz geliyor. Sanırsam, umarım, tahminen....
Aman ne huysuzluk, ne huysuzluk...

Dün akşam gayet resmi bir bayram ziyareti ki bizim için çok önemli. Çınar'ın hiç olmadığı kadar akıllı oturması lazım. Aman, aman, amanın.

Ben Çınar'ı 20 ay boyunca hiç böyle görmemiştim. Yani o filmdeki Chuky çıktı geldi, Çınar'ın içine girdi. Ne oturduğumu bildim, ne orada olduğumu anladım.

Allahım rezil oldum diye diye Çınar höykürüyor ben kafamı koltuğun altına sokmak ya da koşar adımlarla bulunduğum ortamdan kaçmak istiyorum.
Herşeye ağlıyor, pardon böğürüyor.

Daha ayakkabılarımızı çıkarmadan başladı. "Apartmanın içindeki bisikleti eve sokacağım" haykırışlarıyla içeri girmemiz 10 dk'yı buldu.

Adamlar evlerine yeni taşınmışlar ve yeni mobilyalarla.
Siyah gıcır gıcır bir orta sehpanın üstünde arabayı sürücem de sürücem diye tutturdu. Evdeki çocuğun oyuncaklarını kapıya çarpıyor, hayır dediğimde kendini yerlere atıyor.

























Çınar normalde ağlarken, "sessiz ol" dediğimde hemen susar ya da çok ağlıyorsa görmezden geldiğimde kısa sürede susar.

Yapmam gereken şeyleri uygulayamadım çünkü bunun için bir süre ağlatmam lazımdı ama ağlaması gereken en son yerde, bizim bu hassaslığımızı anladı ki oradan çıkar çıkmaz bütün huysuzlukları bıçakla kesilmiş gibi bitti.

En son çıkarken "Efenim normalde böyle değildir, diş çıkarıyor da ondan böyle huysuz, ay kusura bakmayın" gibi açıklamalarla kendimizi aklamaya çalıştık. Bize pek inandıklarını zannetmiyorum.

Ama bir daha böyle birşey yaşamak istemiyorum.
Çınar hatasının farkındaydı ki gelene kadar suçlu suçlu, sessizden nazlı nazlı sürekli anneee, babaaa dedi, gülümsedi durdu haydutum benim.

Diyeceğim odur ki; diş fena çarptı ama bir o kadar da terrible two ile birleşti anzısın. Terrible two gelmeden 18 aydan evvel dişleri tamamlamak lazımmış.
Yoksa fenasi. Çarpar adamı çarpar.
Hem çocuğu hem ana babayı.

15 Kasım 2009 Pazar

Ohh

20 aylık olduğumuz şu günlerde;

*Uzun zamandır ilk kez babaanneye bırakıp "ben gidiyorum oğlum hoşçakal" dedikten sonra arkadan iki gözü iki çeşme ağlamasına, boncuk boncuk dökülen gözyaşlarına içim parçalana parçalana gitmeden , gülücüklerle uğurlandım :)

* Eve döndüğümde kuzeni yerine beni görünce sinirlenip, kucağıma almamı istemedi ilk kez :)

* Evde herhangi bir zamanda kucağıma almak istediğimde ıh ıhh diyip arkasını dönüp gitti.

*Son haftalarda daha az kucağıma gelmek istedi :)

* Akşamları uyumadan önce emdiği memede uyuyakalma faslı bitti. Emdikten sonra yatağı gösteriyor. Yatırıyorum, koltuğa oturup biraz bekleyip, çıkıyorum :)

*Misafirliğe gittiğimizde evde bulunan insanlara öcü görmüş gibi muamele yapmıyor. Kucağıma gelmeden sessizce elimden tutup bekliyor.

*Dışarıda kendisini seven insanlara küfür eder gibi somurtup,kızmıyor. Artık onlara uzaktan el sallıyor ve gülücükler saçıyor.

"Artık daha sosyaliz yani."

1 aydır siyam ikizleri modundan yavaş yavaş çıkıyoruz. Kendimi daha özgür hissediyorum. Sanırım Çınar da öyle.

Posted by Picasa

11 Kasım 2009 Çarşamba

Doymadım, doyamadım gezmelere senle ben


Havalar ısındı, biz yine leyleği havada gördük. Çınar ardı ardına günde 2 ziyaret yaparak evde kaldığı günlerin acısını çıkardı. Yeni arkadaşlar edindi, eski arkadaşlarını ziyarete gitti. Hem ona hem bana değişiklik oldu, daha az yapışık olduk birkaç gün.

3 silahşörler yine biraraya geldi. İlk kez bu kadar keyifli vakit geçirdiler. 1 ayda bile oyun oynama becerilerinde müthiş değişiklikler olmuş.

Kendilerince saklambaç oyunu kurup, oynadılar hiçbir yönlendirme olmadan. Kutu kutu pense, yatağın üstünde kikirdeye kikirdeye zıplama, köşelerde yine kikirdeyerek kendi aralarında ufak oyunlar oynama, beraber araba sürme, dans etme, basket atma ohooo daha neler neler...

Neler oynamadılar ki... Artık birbirlerini iyice tanıyor hatta seviyor olmalarının etkisi büyük tabii.


Çınar'la Arda'nın küçüklüklerinden beri birbirlerini selamlama fasılları vardır ki artık o bir klasik oldu. Günün ilerleyen saatlerinde Çınar Arda'ya yine kikirdeyerek yanaşıp toslaşma törenini tamamlamayı unutmadı.

Günün en güzel zamanı ise, söyleyince hep kendimce suçluluk hissettiğim ama beni ancak anneler anlar dediğim vakitti. Uyku, sessizlik, ayaklarını uzatma zamanı. Yaniiiii, çocuklar uyuduktan sonraki zaman. Bu sefer biz anneler yiyip, içip, kikirdedik. Babalar da dışarı da buluştu.

Çok keyifliydi.

O günün sabahında yeni arkadaşlar edindik :) Blog arkadaşımız Bige ve şirine Duru'nun evine davet edildik. Melisa, İpek ve Eren de bizimle beraber oradaydı.

Hiç yabancılık çekmedik. Kibar ev sahibesi ve kızların arasındaki 2 böcekten biri olarak hemen kaynaştık ortama.

O gün şunu anladım ki kızlar her yaşta aynı anacığım. Biz her daim cadıyız, her daim baskın olmaktan hoşlanıyoruz.

Duru bizden, oradaki hepimizden küçük olmasına rağmen nasıl da hakimdi ortama, Melisa'yla bir olup nasıl da yönlendiriyordu erkekleri. Çok sevimliydiler. Ben de kız çocuk istereem.
Bir plastik sepet uğruna yediklerini kırk fırın ekmeğin yirmisini yaktılar. Etrafta onca oyuncak varken o sepet ne kıymetli oldu, ne önemli oldu ancak yaşayan bilir.

Evde de aynısını yaşamıyor muyuz! Heryer oyuncak doluyken kötüüüü, sarı bir mutfak bezi öyle kıymetli oluyor ki uğruna ne gözyaşları dökülüyor.


Tutmayın beni. 2 gün sonra eski günlerimizi yadedip 2 fire ile oyun grubumuz bir araya geldi. Sibel'ciğimin güzel çatı katı terasında otantik bir grup toplantısı yaşadık.

Çok eğlendik, çok kaynaştık yine. Kızlı, erkekli, oyunlu, kavgalı, danslı, gülmeli, sohbetli.

Sibel-Emre, Banu-Mira, Umur-Ada, Görkem-Yiğit, Neslihan-Zeynep hepimiz oradaydık. Burcu-Arda ve Çiğdem-Selin makul sebeplerinden dolayı aramıza katılamadılar, üzüldük.




Posted by Picasa

5 Kasım 2009 Perşembe

İkinci el alalım satalım blogu

http://www.bebekesyalari.blogspot.com/

Birkaç kişiden gelen öneri üzerine artık ihtiyaç duymadığımız bebek eşyalarını satıp, alabileceğimiz yeni blogumuz faaliyete geçti.

Buradan eşya satmak için ksermin@gmail.com adresine mal atarsanız bloga yazar olup ikinci el eşyalarınızı ürün listeleyebilirsiniz.

Hadi bakalım siftahı kim yapacak :)
İy alışverişler

3 Kasım 2009 Salı

bu?

Son 10 günde evde durmaktan sıkıldığım kadar daha önce hiç sıkılmamıştım.
Kış geldi, kar bile yağdı bizim buraya.
Hava fena soğuk.
Hergün Çınar'ın park ısrarlarına dayanamayıp çıkıyorum ama 10-15 dk duruyoruz, biraz bahçede turlayıp eve giriyoruz.
Daha doğrusu ben Çınar'ı eve girmemek için yapıştığı yerlerden sürüyerek eve getiriyorum. Akşam olmak bilmiyor.
Oynamadığımız oyun kalmıyor. Alışveriş merkezi yasak, My Gym yasak, hasta olduğum için kimseyle görüşemedim. Daraldım resmen.

Çınar bu süre zarfında çocukların bıktıran soru sorma dönemine girdi.
İşaret parmağı havadan hiç inmiyor sürekli "anneee, bu?" diye evdeki her eşyayı, her ayrıntıyı tek tek soruyor.
Arada bir değiştirip "anne, fuyda (burda)? ya da "anne fu?" diyerek monotonluktan kurtarıyor olayı.
Yemek yapmak için arkamı döndüğümde başlıyor. Cevap vermezsem bozuk plak gibi, tonunu hiç değiştirmeden cevap alana kadar, sürekli anne bu ?anne bu? anne bu? bu? bu? bu? bu?... diye soruyor.
Durduğum yerden hemen yanına gidip sorusunu cevaplayıp işime dönüyorum ama bu sefer uzaktaki, göremeyeceğim başka bir nesneyi hedefliyor.
Aynı nesneyi 10 kez sorduğu da oluyor. Bir de parmak hep burnun önünde duruyor, onun da yeri değişmiyor.
Uffff ne yoruldum ne yoruldum.


Geçen hafta sesim kısıkken ve konuştuğumda ızdırap çektiğimdeki Çınar'ı hiç anlatmayım.
Ben kısık sesle cevap verdiğim için o da bana kısık sesle soruyordu :)
Çok tatlı ama :)
Neyse, domuz kardeşler sağolsun, onlar yüzünden eve hapsolsuk.
Eğer işe girmezsem, hafta içi çalışmayan arkadaşlarla, hafta sonu da çalışanlarla ev gezmeleri şeklinde geçecek sanırsam bu kış. Yoksa Çınar benden daha çok sıkılıyor.

Dün kaydırağa ıslak diye bindirmemiştim. Bugün arabadayken eline bir ıslak mendil almış ve bana gözlerini açıp sevinçle şöyle dedi.
"anne, indii, kayağ eeehh şiiil" (anne indir kaydırak kirli sil)
Bir yandan da eliyle silme hareketi yapıyor.
Dün o kadar çok içinde kalmış ki fındık faremin , bugünden bunu hatırlayıp çözüm bile üretmeye çalışıyor. Sıkıntının son noktası...

26 Ekim 2009 Pazartesi

Bir uyku tarihçesi

Hep diyorum ki fındık kurdumun şu 19 aylık hayatı süresince 3-6 ay arası en rahat olanıydı.

Gazı bitmiş ve sabaha kadar deliksiz uyumaya başlamıştı. Ek gıda gibi bir derdi de yoktu. Emip uyuyordu.

Ne zaman 6 aylık oldu ayrılık kaygısı başladı. Bir ara azaldı, gece uykuları düzene girdi. Arada dişler çıkarken bozuldu. 15 aydan sonra ayrı, korkunç bir dönem başladı.

Hiç gece olsun istemedim. Aylardır uyuyamıyorduk. Son 1 haftadır hariç....


İlk hatamız her ağladığında hemen başına koşmak oldu. Daha doğrusu ben babasına 50 kez söyledim alışır diye ama o beni dinlemedi.

Önce pış pış, sonra kucağa alma, sonra kucakta sallama, sonra kucakta gezinerek uyuma, sonra ayağa kalkıp kucağa gelmek için bağırma, sonra ayakta sallama, sonra o da yetmedi, 10 aydan beri geceleri emzirmiyordum ve tekrar emerek uyumaya alıştı. Gittikçe daha fazlasını istemeye başladı.En son tekrar başa döndük.

Baktım bu iş böyle olmuyor,gece emzirmeyi bıraktım. birkaç ağladı, unuttu. Ben onu uyutup yatağa yatırınca odadan parmak ucunda hırsız gibi çıkmaya başladım.En ufak bir "çıt"da uyanıp, saniyesinde oturup anne diye seslenmeye başladı.

İlla elim sırtına değecek uyurken. Artık kucağa almıyorum diye sevinirken bu sefer de dokunarak uyumaya alıştı.

Hep velilerime "uyuturken asla dokunmayın" sözlerim kulaklarımdaydı. Söylemesi kolay tabii :) O zamanlar çocuksuzum ya, bekara karı boşaması kolay olurmuş.


Baktım ben elimi çekince uyanıyor ve belim, gece 1-2 saatimi eğilerek geçirmekten fena ağrıyor hemen aldım ipi elime. Zaten bendeydi gerçi. Çınar geceleri ağlayınca odasına giren babayı görünce yaygarayı kopardığı için babamız mışıl kışıl uykusuna devam ediyordu. Hala da devam ediyor o ayrı....

Kucağıma almayacağım dedim ve bir gece sabaha karşı komşu momşu dinlemedim, yatır-kaldır yöntemini denedim. Yarım saat sürdü ve yattı uyudu. Ertesi gün gece uyandığında kucağıma gelmek için herhangi bir talepte bulunmadı. Pış pışladım sadece. Yine dokunmamı istedi.

Parmağımın ucuyla dokundum. Ama iyice dalmamışsa uyanıyordu odadan çıkınca. Bu böyle sabaha kadar 10-12 kez sürüyordu.

Tak etti canıma Ferber'i denedim. Akşam 8.30 'da uykuya geçerken emdiği içi bir sorun yok, tek problem gece uyanmaları. Uyumadan yarım saat önce emzirip uyanık tutmaya çalıştım ve başladım uygulamaya.
İlk gece 55 dk, 2. gece 1,5 saat (2. gece direnç arttığı için artması beklenen bir sonuç), 3.gece 20 dk, 4. gece 10 dk'da uyuacak gibiydi ki babası psikolijisini bozacağımı söyleyip gidip aldı kucağına.
Olan 3 güne oldu. Boşa ağladı o kadar. Ama gerçekten taş gibi sinirlerinin olması lazım o ağlamaya dayanmak için, müthiş zor birşey. O ağlarken neler yapmadım ki o huzursuzlukla. Dolapların içini düzelttim, ütü yaptım, kendimi işe verdim. Bunları yapmam için Çınar'ın ağlaması lazımmış diye de düşünmeden edemedim.

Araya tatil girdi yine düzenimiz değişti. Ondan sonra dokunmadan uyumaya alışsın diye odasındaki koltuğa oturdum ve pış pış dedim. Çok sinirlendi. Elini uzatıp tuuut tuut diye ağladı. 2 gece 20 dk kadar ağladıktan sonra baktı kalkmıyorum yatıp uyudu. Bu arada sürekli kısık sesle yatıp uyuması gerektiğini anlattım. Ben konuştukça daha da sinirlendi.

Bizimle yattığında ve ben odasında yerde yattığımda daha az uyanıyor ve hemen uyukuya dalıyor tabii. Yani onun istediği benim. İlla ben yanında olayım istiyor ama benden biraz kopsun istiyorum zaten gündüzleri yapış yapışız geceleri bari ayrı olduğumuzu anlasın istediğim için alamdım yanıma. Zaten bizimle yatmaya alışsın da istemiyorum.

En son geçen gece 12 'de uyanıp koltukta oturarak pış pış yapmam, o yetmeyince ayağımda sallamak zorunda kalmamla uyuması ve ben odadan çıkınca tekrar ağlaması seansları bilmem kaç kez tekrar edip de gece 2 olduğunda hala uyumamış olması sonucunda gözüm döndü.

Önce ağlarken onu sakinleştirdim ve onun yatağının burası ve benim yatağımın içeride olduğunu, sabah uyanınca yanıma geleceğimi defalarca söyledim. Gideceğimi anlayıp daha çok ağladı. Yatak odasına gittim, yatağıma yattım ve oradan pış pışladım. 20 dk kadar ağladı ve sonra uyudu.

Ondan sonraki gecelerde uyanınca anne diye beni çağırdı ve hiç kalkmadım. Aynı şekilde yattığım yerden pışpışladım.

Çok şükür belimin ağrısı da geçti. Böylece uykuya dalma süresi kısaldı, 5-10 pışpıştan sonra hemen uyudu. Bir de sadece 2-3 kez uyanmaya başladı.Eskisine göre çok iyi bir rakam.

Uyanıp beni kontrol ediyor anladığım kadarıyla. Artık o da cabası diyelim.

Sonuç; geceleri birkaç kez yattığım yerden, gözümü bile açmadan pış pış diyip uyuyorum. Süper bir duygu....

Not: Saçlar erkek berberinde kesildi sonunda. Anladım ki erkek çocuğu kadın kuaförüne götürülmezmiş. Hala kız sanıyorlar ama :( Millet kör herhalde.






Posted by Picasa

23 Ekim 2009 Cuma

Eşleştirme çalışması nasıl yapılır?

Bazı bloglarda okuduğum eşleştirme çalışmaları ve bana mail yoluyla ulaşan arkadaşlarımın "eşleştirme nasıl yapılır?" soruları üzerine birkaç kelam etmenin zamanı gelmiştir.

Eşleştirme çocuğun kavramları (renk, şekil. mekanda konum..) , matematiksel becerileri ve nesneler arası ilişkileri algılamasında temel oluşturur. Çocuğun bu becerilerini bir apartman diye düşünürsek eşleştirme de binanın temelini oluşturur. Bu yüzden önemlidir.

Çocuk bir şeyi öğrenirken önce 3 boyutlu gerçek nesnelerle öğrenir. Dokunma, görme, koklama, işitme duyularını kullanır. Sonra 2 boyuta geçer nesne resimleri ile öğrenir. Sadece görme duyusunu kullanır.

Bu yüzden öncelikle nesnelerle nesneleri eşleme öğretilir. Burada bahsettiğim kavram (renk, şekil, mekanda konum) eşleştirmesi değil sadece 18 ay civarında nesneleri, resimleri, nesneler arası ilişkileri anlamaya çalışan çocuklar için uygulanan nesne eşleştirme çalışmasıdır.

1. aşama: nesne-nesne eşleştirme (ikisi de 3 boyutlu)

2. aşama: nesne resimleriyle nesne resimlerini eşleştirme (ikisi de 2 boyutlu)

3.aşama: nesnelerle, resimlerini eşleştirme (biri 3, diğeri 2 boyutlu)




Örnek bir çalışma ile anlatayım daha akılda kalıcı olur.

Seçtiğimiz nesne elma olsun. Çocuğun elma ile elmayı eşleştirmesini istiyoruz.

Öce 2 seçenek arasından eşleştirmeye başlıyoruz.

Annenin elinde elma, çocuğun önünde elma ve kalem var. (Önce çeldirici nesne olarak farklı tür bir nesne seçiyoruz. Kalem yerine armut olsa ilk başta eşlemenin mantığını kavraması daha zor olur)

Önce nesneleri isimleri ile tanıtıyoruz. "Bu elma, elmayı yeriz, tadı çok güzel" gibi cümlelerle akılda kalmasını sağlıyoruz. Sonra aynı şekilde kalemi tanıtıyoruz. (Bunları çocuğun önünde yanyana koyduğumuz nesneleri tanıtarak yapıyoruz)
Sonra anne kendi önünde duran elmayı alarak "bu da elma" diyerek gösteriyor. Daha sonra çocuğun önünde duran elmayı da alıp "Aaa bu da elma. Bunlar aynı" diyerek "aynı" kavramını anlamasını sağlıyor.

Bunu birkaç kez tekrar ettikten sonra kalemi gösterip" Aaa bunlar aynı değil. Bu elma, bu kalem" diyerek farklılıklarını vurguluyor.

Sonra çocuğun önündeki nesnelere tek tek bakmasını sağlayıp ardından elindeki elmayı gösterip "hadi bana bunun aynısını ver (göster)" diyerek eşleştirmesini istiyor.

Burada önemli olan nesnenin ismini söylememek!. Çünkü "elmanın aynısını ver" dersek bu sefer çocuk aynısını aramak yerine kendisine verilen" elma" ipucunu yakalayıp elmayı aramaya başlayacaktır, aynısını değil.

İlk başta başarılı olamazsa elinden tutup nesneyi almasını ve bize vermesini sağladıktan sonra "aferin aynısını verdin (ya da gösterdin). Bunlar aynı" diyerek pekiştirirsek çocuğu güdülemiş oluruz.

Bu çalışmada başarılı olunca ardından seçenek sayısını artırıp kalemin yanına bir top, daha sonra 4 'e çıkarıp bardak vb.. nesnelerle 8-9 seçeneğe kadar çıkabiliriz.

Daha da zorlaştırmak istiyorsak sadece meyvelerle de (yani aynı tür nesneler) yapabiliriz.

Eşleştirme çalışmasında önce farklı tür (daha kolay olduğu için), sonra aynı tür (daha zor) nesnelerle yaparak daha eğlenceli ve çeşitlendirilmiş hale getirebiliriz.

Diyelim ki çocuğumuz nesne-nesne eşlemeyi tamamladı. Ardından aynı çalışmayı nesne resimleri ile yapıyoruz.

Daha sonra da nesne ve nesne resimi eşleme.Bu çalışmada anne ya da çocukta nesne varken diğer tarafta nesne resmi oluyor. İlk başta çok zorlanırsA birebir aynı nesnenin resmini (fotoğrafını çekip koymak) koyarsak daha kolay algılayıp, yapabilirler.

Çalışma sırasında başımıza gelebilecek daha doğrusu kesin gelecek olanlar:
-Sürekli nesneleri eline alıp oynamak, atmak isteyecek (bunun için önceden nesneleri eline bir süre verip, oynasın ki hevesini alsın.Ayrıca kollarını balayıp beklemesi için sürekli yönlendirme yapmak lazım. Zamanla beklemeyi öğrenirler. Bir de beklediğinde "aferin çok güzel bekledin. Çok güzel kollarını bağladın" gibi pekiştirmeler kullanmalı)

-Ayağa kalkıp gitme ( ısrar etmemek lazım. ne zaman isterse o zaman bırakabilir)

- Sürekli aynı nesneye odaklanıp, onu verme ( nesneleri değiştirmek en iyisi)

-Dikkati oyun dışındaki şeylere kayma (dikkat dağıtıcı unsuru ortadan kaldırmalı ya da çalışmayı bırakmalı)

21 Ekim 2009 Çarşamba

19 aylık bir keçi

15 aydan sonra Çınar bambaşka bir çocuk oldu. O sakiiiin, mülayim çocuk gitti yerine inatçı, dediğim dedik ve çok hareketli bir çocuk geldi.

Özellikle son 1 haftadır inatçılık hat safhaya çıktı. Artık kendini konuşarak ifade edebildiği için anlamamazlıktan da gelemiyorum :)

Favori ifademiz ııh-ıhh ya da hayaa(hayır). Herşey ıh-ıhh. Özellikle soru eki -mi ile biten her kelime ıh-ıhhla cevap buluyor. En sevdiği şeyleri bile sorduğumuzda reddediyor. Mesela alışveriş merkezlerindeki tırtıllara asla karşı koyamaz. "Tırtıla binecek misin?" ıhh-ıhhh."O zaman trene binelim mi?" ıhh ıhhh.

Ne söylediğimize bakmıyor bile amaç annenin babanın söylediğine karşı çıkmak.

Şimdiki çocuklar eski gelişim testlerine göre hep daha ileri düzeyde çıkıyor. Bunda daha çok uyaranlı, daha çok işitsel, sözel, görsel girdilerin verilmesinin payı büyük diye düşünüyorum. Dolayısıyla çocuklar zihinsel olarak yaşından biraz daha ileri düzeyde oluyor.

Bunun sonucu ise çocuk gelişiminde bulunan kritik dönemlerin daha çabuk yaşanması. Bizim önümüzdeki kritik dönemse "terrible two" ya da 2 yaş sendromu.

Çınar'ın 2 yaş sendromuna girdiğini düşünüyordum da yüksek sesle söyleyemiyordum. Dün 19 aylık kontrolümüze gittiğimizde doktorumuzun da onaylaması üzerine yeni bir sendromumuz ve Çınar'la evimize döndük. Hemen bir acil eylem planı oluşturdum. Hangi durumda ne yapmalı, neler yapmamalı.. Bunu sonra ayrı bir yazı şeklinde yazarım. Önce sinirlerimi aldırmam lazım.

Biz bu inatçılığı sevmediği şeylerde daha yoğun yaşıyoruz. Nedir bu? Tabii ki yemek.

İstemiyorsa hemen kafayı sallayıp ıhh-ıhh ya da yemeğin ortasında tabağı uzatıp "ah ah doooduu" ( al al doydum). "Bunu da ye oğlum, hadi bitirelim" dediğimde bir çığlık ve yüsek perdeden "dooooduuuuuuuuuuuuu" (doydum dedim ya sana kadın) diyerek ağzımın payını veriyor.

Bense tabağı alıp tıpış tıpış kalkıyorum masadan. Emir büyük yerden napalım.

Son bir ayda neler değişti?

Motor becerilerinde ufak da olsa ilerleme var.

Merdivenden bir yerden tutunmadan inmeye çalışıyor bazen başarılı oluyor.

Müthiş top oynuyor. Topu yere koyuyor. 4-5 adım geri gidip mesafeyi alıyor ve koşarak topa vuruyor. Bunu kimse öğretmedi sanırım babasıyla oynarken onu gözlemiş.

Kalemle daha güzel karalama yapıyor. Önceden dikey, yatay hareketlerle karalama yaparken şimdi dairesel karalama yapabiliyor.

Yap-bozlarla daha çok ilgileniyor. Tam olarak takamasa da takmak için bayağı çaba sarfediyor. En azından daha uzun süre dikkatini yoğunlaştırarak oynuyor.

Şarkı söylüyor. Pıtırcık serisinin sesli kitaplarını çok seviyor. Şarkılı olanları hiç durmadan arka arkaya 50 000 kez dinliyor. Şarkıya eşlik etmeye çalışıyor. İçinden belli başlı kelimeleri şarkıyla beraber söylüyor ve melodisini kendince birşeyler söylerek taklit etmeye çalışıyor. Benzetiyor da.

Müziğe olan yeteneğini bebekler için müzik kursuna göndererek değerlendirmek istiyorum ama domuz gribinden dolayı biryere hareket edemiyorum.

Dünkü kontrolde Çınar daha da zayıflamış çıktı. 15 aylıkken daha kiloluymuş bu halinden. Şu anda 10.450 kg ve 83 cm çıktı. 2 aydır doğru düzgün boyu da uzamıyor. Gerçi sabah hiç kahvaltı yapmadan tamamen aç gittiği için de bu kadar az çıkma ihtimali var. Yemek yiyince bir 200 gr falan çok çıkıyor.
Doğru düzgün yemeden ve uyumadan ancak bu kadar olabiliyor demek ki. Bir azı dişimiz çıktı. Diğeri de yolda. Sanırım iştahsızlıktaki son nokta bundan kaynaklanıyor.
Evrene isteğimi atıyorum: Çınar yemeklerini yiyen, sabaha kadar deliksiz uyuyan bir çocuk olsun terrible two bana vız gelir.
Posted by Picasa

8 Ekim 2009 Perşembe

3 silahşör, 3 ana, 3 baba


Evde miskin miskin otururken çalan telefondaki ses "size geliyoruz" diyince Çınar'ın arkadaşlarıyla olacağına mı, babalar olmadan "kız kıza" sohbet edeceğimize mi yoksa babaların bizden ayrı buluşma planı yapmalarına mı sevindim bilmiyorum ama güzel bir akşamın habercisi olan o ses beni çok mutlu etti.



Fındıkkurdum sabahtan uykusuz olduğundan biraz huysuz bir günündeydi ki üstüne bir de akşamki uyku saati geçip de oyuncaklarını paylaşması gerektiğinden iyice cinlendi.
Emre jr'u görünce sinirden mi heyecandan mı anlamadığım, zaten varolan müthiş enerjik modu daha bir aktif hale geldi.
Tam bir kurulmuş oyuncak gibiydi. Yerinde duramayan, kıpır kıpır, oyuncaklarına dokunulmasına, koltuğuna oturulmasına çıldıran bir Çınar vardı o gecede sahnede.


Kadim dostu Arda gelince biraz daha sakinlemişti ki gelir gelmez ona sarılmaya, elini tutup içeri götürmeye çalıştı. Arda'yı 2 aylıktan beri sürekli gördüğü için sanırım onu hemen tanıyor, küçüklüğünden beri selamladığı şekilde kafasını onunkine tos yapar gibi yanaştırıp kendince selamlıyor.

Bir ara bir yandan "tut tut" diyerek Emre ve Arda'nın ellerinden tutmaya çalışıp onları oyuna çağırdı. Artık kendiliğinden oyun başlatabildiğinin ilk örneği oldu bu.
Meğer kutu kutu pense oynamaya çalışıyormuş. Ellerinden tutup olduğu yerde dönerken bir yandan da kukuuu diye şarkı söylediğinde anladıki ki, ördeğim oynamak istermiş.


Gelirken ince düşünülüp benim bile hatırlamadığım 4 gün sonraki doğumgünüm için pastam alınmış, sütlaçlar yapılıp getirilmiş.

Siboşum, Burcum çok teşekkür ederim. Çooook mutlu oldum sayenizde.

Bu arada günün en önemli oluşumu ise kendilerine Anti-Blogger'lar diye isim vermiş olan kocalar oldu.
Dışarıda gezip, hafiften içip :) eve çok dinç kafalarla geldiklerinde "Anti-Blogger" açılımı hakkında bilgilendirildik. Bizim blogları ne kadar önemsediklerini de anlamış olduk bu sayede.
Bu arada Allah onlardan razı olsun hiç bu kadar gülüp, eğlenmemiştik herhalde.

Her hafta gerçekleşecek olan Anti-blogger oluşumunu destekliyoruz ki sayelerinde biz de haftada bir çocuklar uyuduktan sonra loş ışıkta bir ağlayıp, bir gülerek kız kıza muhabbetlerimize devam edeceğiz.
Üniversitedeyken yaptığımız öğrenci muhabbetlerini hatırlattığı için çok sevdim ben bu işi.

Posted by Picasa

4 Ekim 2009 Pazar

İstanbul'un incisi, gönlümün birincisi




İlk şehirlarası açılımımızı yapmış bulunmaktayız.
Cuma günü uzun zamandır Çınar'ın peşini bırakmayan!, en kısa zamanda bir kız doğurup Çınar'ı almayı planlayan Elçin taaa İstanbul'lardan gelip, bize güler yüzünün yanında bir koca bir kutu tatlı mı tatlı hediyeler getirdi.


O kadar sıcakkanlı bir görüşme oldu ki sanki birbirimizi yıllardır tanıyormuş da uzun zamandır görüşmüyormuş gibi bir kucaklaşma ile başladı. Ardından Çınar'ı bol sevmeli, bol sohbetli, bol gülüşlü bir buluşma oldu.
Kendi elceğizleriyle yaptığı kurabiyelerin bir kısmını mideme indirmeden önce hemen fotoğrafladım. Çok lezzetlilerdi gerçekten. Görüntüleri zaten tartışılmaz.


Çınar'ı gerçekten yorumlarında yazdığın gibi çook sevdiğin, candanlığın, Çınar'ı severken nasıl da içtenlikle söylediğin "anneciğim"lerin için çok teşekkür ederim Elçin'ciğim. İyi ki tanışmışız seninle.
Artık İstanbul'da bir kapım var biliyorum. Her zaman bize açık!
Not: Annem diye tanıştırmasan ablan sandığım genç ve tatlı anneciğine de hoş sohbeti için teşekkürler.
Yine bekleriz :))



Posted by Picasa