24 Ağustos 2009 Pazartesi

Eğitim Materyali Önerisi


Çocuklarla çalışırken en çok kullanmayı sevdiğim ve çocukların da en çok sevdiği materyallerden birisi olan plastik çiviler 15 ay ve üstü çocuklar için çok uygun olan bir eğitim materyali.
Bu tür materyallere oyuncak demekten pek hoşlanmam. Meslekten kalan bir alışkanlık belki de.
Eğitim materyali demeyi daha doğru buluyorum.

Piyasada mozaik çiviler diye geçer. Küçük, orta ve büyük boyu olmak üzere boyları vardır. Karesi, yuvarlağı, harflisi olmak üzere benim bildiğim çeşitleri vardır.
15 ay civarı bebişler için büyük ve orta boyu uygundur(yuvarlak olanların tabii).
Diğerlerinin boy özelliği yok. Ben en çok yuvarlak olanları seviyorum.

Plastik çivilerin beyaz delikli tablaya takılması şeklinde oynanır.
Bizim fındık farelerinin ince-motor becerilerini, bilişşel gelişimlerini, sosyal-duygusal gelişimlerini (sıra alma, bekleme becerileri) ve yaratıcılıklarını destekler.
Bu aylar civarı öyle şekiller olışturmanın alemi yok tabii.
Yan yana, yukarıdan aşağı, hadi olmadı rastgele dizmeleri yeter.
Büyüdükçe şekiller oluşturabilirler.

İyi oyunlar....

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Emzirmeli mi, Emzir-meme-li mi?

Bu aralar kafamda hep aynı soru var. Aslında 2-3 aydır kafamdaki "neden deliksiz uyumuyor?" sorusunun bir uzantısı.
Kendimce cevabını buldum sanırım.
Son 3 aydır deliksiz uyuduğumuz gece azdır. Bir Antalya'da uyudu sabaha kadar. Onun dışında illa ki en az 1 kez uyanıyor ki 1 bizim için süper bir rakam. Bu 5-6-7 olabiliyor.
Hemen herşey dişlerine yoruluyor ya hani, biz de hep diştendir dedik durduk.
Hala 4 dişi var sanırım 5.si çıkmak üzere ama değişen birşey olmadı. Çıktıktan sonra, çıkmadan önce, çıkmazken son 3aydır hep aynıyız.


En sonunda bu uyanmaların kaynağını buldum sanırım. Me-me.
Yazlıktayken orada yatağını yadırgadı ve sürekli uyandı diye, gündüzleri hiç yemek yemez oldu diye bu fındık faresini emzirmiştim ben.
9 aydan beri geceleri emzirmiyordum aslında.
Didim'de her gece birkaç kez emmekten dolayı böyle bir alışkanlık doğdu 15 aydan sonra.
Sonrasında Ankara'da o kadar sık olmasa da, uyumayınca en önemli silahımı kullanıp hemen emzirdim böylece hızlı bir şekilde uyudu hep.



Bu emzirmeler bana yol, su, elektrik olarak geri döndü. Şimdi geceleri meme için uyandığını anladım çünkü uyanır uyanmaz hemen bana emzirdiğim koltuğu gösteriyor. Oraya oturunca pijamamı açmaya çalışıyor.
Ben de son 1 haftadır geceleri emzirmiyorum. Kıyamet kopuyor sabaha kadar.

Memm-meeeeee diyeöyle bir yırtınma ki bırak üstteki komşuyu bütün site benim memelere küfür ederek uyumaya çalışıyor eminim.
Feryat figan ağlıyor. O kadar sinirleniyor ki vermiyorum diye dikkatini dağıtıp, iyice uykusunu açıp ondan sonra uyutabiliyorum ancak.

Bunu kendine öyle bir hırs yapıyor ki sabah uyanır uyanmaz şimdiye kadar hiç yapmadığı şekilde emmek istiyor yine. Kahvaltı öncesi diye vermiyorum yine. İyice hırslanıyor.
İçim parçalanıyor o öyle ağladıkça, ama bu şekilde devam edersem geceleri 10 kez uyanmaya ve zaten azıcık yediği kahvaltısını hiç yapmamaya başlayacak biliyorum.

Şimdi, kafama takılan diğer soru ise öğlen uykusundan önce emzirme mevzuu. Uykuya ancak emerek geçebiliyor. Emzirmeden ayağımda salladığımdan yine meme diye ağlıyor.
2 saat uyuyp uyanıyor ve uyandığında karnından gelen süt sesleri, lıkır lıkır duyulabiliyor. Bunun üstüne yemek yer mi peki? Karnı sıvı dolu iken yemek mümkün değil.

Nasıl, 2 saat sonra sütün hala midesinde durduğunu ise ayrı bir muamma.

Emzirmeyi bırakırsam daha güzel yemek yiyeceğini, yememesinin sebeplerinden birinin bu olduğunu biliyorum. Ama asıl sorun 2 yaşına kadar emmesini istiyorum, bağışıklık sistemi için.
Sadece gece uyumadan önce emzirmek yeterli olacaktır bunun için. Ama bunu nasıl yapacağımı bilemiyorum.
Gecelerimiz kabus iken gündüzler de kabus dönecek mi acaba?
O bıraksa bile ben psikolojik açıdan hazır değilim.
Çok garip bir bağlılık bu..
Çocuktan önce annenin hazır olması gerek sanırım.
Posted by Picasa

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Haftasonundan




Ordan oraya, ordan şuraya, Çınar peşimizde bıdı bıdı konuşup, badi badi yürüyerek gezdi bizimle haftasonu. Biz yorulduk, o yorulmadı. Gezmeyi her insan evladı gibi o da sever oldu.

Ama hala yabancıları görünce kafasını bacaklarımızın arasına sokmaktan vazgeçemiyor. Hem sosyal hem yabani bir çocuk oldu çıktı.

Sabah kahvaltı için çıkıp sadece öğlen uykusu için girdiğimiz eve gece 11 olana kadar dönmedik. Bu arada eskiden dışarıda arabasında uyuyakalan çocuk birşeyler kaçırma korkusuyla bizimle beraber cin gibi gezdi. Tabii hal böyle olunca uyku sizlere ömür. Kendini yetişkin zannedip 10-11'lere kadar oturdu bizimle.



Çok çalışkan bir oğlum olduğunu iyice anlamış oldum. Uzun zamandır gidemediğimiz haftasonu evinde, babasıyla kazma kürek bahçedeki otları temizledi, bahçeyi suladı, babasının "su tut" dediği yerlere hortumu tutup yardım etti ona, evi viledayla sildi. Arada halı da viledadan nasibini aldı.

Resimden de anlaşılacağı üzere öyle bir surat ifadesi, öyle bir çalışma azmi ve ciddiyetle yapıyor ki tüm bunları. Kafa önde, popo dışarıda, dudaklar öne doğru çıkmış, baygın bakışlar atarak.








Cumartesi akşamı Bilkent'teydik.Çınar çok seviyor orayı, bizim gibi. Sürekli gittiğimiz bir restaurantta Çeltik Kebabı yiyor, o olmazsa Fettucini makarna. Benim de işime gelmiyor değil hani. En azından severek yiyeceği birşeyler var, sıkıntı çekmeyeceğim diye rahat rahat gidiyorum. Hele ki son 1 hafta yediği şeyler, toplasam tatilde 1 günde yedikleri kadarını etmez.

Yine diyette kendileri.



Bol temiz hava aldık, yorulduk. Bu da Çınar'ın çenesine vuruyor sanırsam. Arabada giderken "efendiiim, efendim oğlum, aa evet kuş, evet araba" demekten Serkan'la muhabbet edemiyoruz. Özellikle son 1 haftadır hiiiiç susmuyor.

Sürekli birşey gösteriyor, gösterecek birşey bulamazsa da "anne, anne, anneeee" ya da "baba, baba, baba...." diye biz efendim diyene kadar 50 kez tekrar ediyor. Efendim dedikten sonra da kendince birkaç birşey anlatıp ardından tekrar anne, baba seremonisi devam ediyor.

Bizi kendi aramızda hiiiiiç konuşturmuyor. Sadece yabancı birisi varsa susuyor.





Bir de Balım Bebeği gördük hafta sonu. Kendisi annesinin karnındayken babamız tarafından kertilmişti oğluşuma. Karın kertmesi yani.

Özlemişim minik bebek sevmeyi, kucağıma almayı. Çınar'dan sonra kucağıma aldığımda sanki ona zarar verecekmişim hissi uyandırdı. İnsan hiç mi hiç hatırlamıyor o günleri. Derlerdi de inanmazdım, doğruymuş.

Resmen abi olmuş artık Çınarişkom. Bebek mebek değil dana kadar çocuk valla.Bebiş dememeye karar verdim zaten o günden sonra.


Yaz bitiyor sanırsam. Bugünleri arayacağız 1 ay sonra. Bu yüzden iyi değerlendirmek lazım bu güzel havaları.
Zaten yaz yeni geldi Ankara'ya. Geç bulduk sıkı sıkı yapışmak lazım güzel havalara.








Posted by Picasa

13 Ağustos 2009 Perşembe

Tatilden döndük-2




Tatil güzelliklerle dolu geçti ve bitti. Giderken en büyük endişem havanın çok sıcak olmasından dolayı çocukların çok bunaltmasıydı. Ama hiç de öyle olmadı.
Hava süperdi. Hatta son 2 gün üşüyüp üstümüzü bile örttük.

Yolculuktan korkmuştum ama erken çıkıp yolun bir kısmını uykuda geçirince rahat ettik bayağı. Çınar hiç vızıklamadı sağolsun.

Otel de çok güzeldi ve şimdiye kadar kaldığım oteller içindeki en şahane, en lezzetli yemekleri yedik.

Çınar ve Arda yemeyeceklerse bile birbirlerine bakıp yemeklerini yediler. Aynı zamanda hep beraber sofraya oturmanın ve etrafta yemek yiyen bir sürü insan görmenin etkisi ise göz ardı edilemez.

Çocuğumun evde yalnız başına yemekten hoşlanmadığını tatilden sonra anladım ama ben de Çınar'a yemek yedirirken hayatta kendim yiyemem. Önce o doyacak sonra ben.





Arda ve Çınar'ın uyku saatleri denk gelmediği için genelde saat 4'e kadar yemekler dışında pek bir araya gelemedik.
O saatten sonra da havuz ve deniz arasında gittik, geldik.
Biz havuza çok fazla girmedik geçen sefer ki ishal vakasından dolayı. Deniz süper güzel ve temizdi ayrıca.





Arda ve Çınar beraber kova, kürek ve suyla oynadılar.
Çınar arada Arda'yı tokatladı, saçını çekti. Arda'da Çınar'ın elini çekti, büktü. Bööööyle karşılıklı pek sevgi dolu anlaştılar yani.
Oyuncak kavgası, suluk kavgası, ben de dondurma isterim kavgası ile geçti 5 gün.




Çınar'la kaçıncı tatilimiz bilmiyorum ama bildiğim birşey varsa o da şehir,mekan değişikliklerinde ilk etkilenen unsur uykumuz oluyor.

Tatil öncesi hafta uyku konusunda gayet güzel performans sergileyen Çınarişkom tatilde kaşıkla verdiklerini kepçeyle aldı.

Geceleri sık uyanmasından sanırım sabah 9.30'a kadar uyuyup bir de üstüne öğleden sonra 3,5-4 saat uyurken, Antalya'da sabah 6 'da cin gibi uykusunu almış şekilde hortladı ördeğim.
Aslında bu beni çok sarsmadı, iyi de oldu. Sabah erkenden kahvaltı edilip, serinlikte denize girildi.



Akşamları çocuları uyuttuktan sonra gece yarısına kadar Amerikan Konkeni oynayıp, sabah da erkenden kalkmak biraz zor gelse de çok keyifli vakit geçirdik.

Tatilden en çok akılda kalanlar ise Arda'nın çocuk diskosunda çılgınca dans etmesi, o sırada Çınar'ın donmuş bir şekilde ağzı açık dans edenleri, Arda'yı izlemesi (Arda gerçekten dans ediyor :))), Burcu ve ben havuz-deniz kenarında bebişlerin başını beklerken babaların su oyunları ile kendilerine alternatif eğlenceler yaratmaları oldu. Biz de arada çocuklar odada uyurken babaları nöbetçi bırakıp, kaydırak sefası yapmadık değil hani!!


Bir de Arda'nın döndükten sonra hastalanıp hastaneye yatması tabii. (Çoğu çocuk tatil dönüşü hasta olur teorisi yine doğrulandı malesef)





Çınar suya girmek dışında suyla oynamaktan da büyük keyif aldı. Suya girmediği zamanlarda kovasına ya da havuzuna su koyup kendi kendine oynaması bizi çok rahat ettirdi.






Antalya sonrası hem yolculuğu 2'ye bölmek hem de memleket ziyareti olsun diye Uşak'a uğradık 2 gün. Antalya'da gayet akıllı, uslu olan Çınar ise orada bambaşka bir kişiliğe bölünüp huysuz, herşeye vızıldayan ve çığlık atmayı öğrenmiş bir çocuk haline geldi.
Sanki içine başka bir çocuk girmiş gibiydi.


Nasıl utandım bu durumdan anlatamam. Bir süre, kontrolü kaybettiğimi düşündüm.
Ankara'ya gelince disiplin kampa sokup tekrar eski haline dönmesine kısmen de olsa vakıf olsam da istemediği durumlarda yere eğiliğ bağırma gibi bir alışkanlığımız oldu. Özellikle de kalabalık ortamlarda.


Anında görmezden gelip, başka şeyle ilgileniyorum (eğer babamız yoksa tabii. o kıyamıyor ki tartışmalarımızın en büyük sebebi bu. ama o da öğrenecek elbet bir gün.)


Bir de dışarıdayken o başka yöne ben başka yöne gitmek istediğim durumlarda aynı şekilde bağırıp ağlıyor. "Sen bilirsin" diyip ben gidiyorum. Bakıyor ki onunla ilgilenmiyorum, bıdı bıdı koşuyor arkamdan :)





Tatil dönüşü edindiklerimiz ise dinlenmiş bedenler, alınmış kilolar (anna, baba, çocuk 3'lüsü olarak), sabah 6 gibi uyanıp meme emdikten sonra tekrar 8'e kadar uyuma ve gece lambası ile uyuma alışkanlığı. Bunların dışında -ki en önemlisi ağlama-bağırma ikilisi ...


Velhasıl kelam tatil bitti ve biz sanki hiç gitmemişiz gibi eski hayatımıza alıştık bile.



Posted by Picasa

11 Ağustos 2009 Salı

Tatilden döndük-1



Yaklaşık 1 haftadır Ankara'dayız. Arda ve ailesi ile Antalya'nın ardından memlekete Uşak'a kaçtık 2 gün.
Tatilin kötüsü olmaz denir ya doğru. Çok güzel bir tatildi. 2 aile gitme fikri gerçekten güzeldi. Çınar kendini aştı, otelde hiç yemediği kadar yedi. Arda ile birbirlerini gaza getirip yemeyeceklerse de yediler.
Arada kavga ettiler, birbirlerini cimciklediler, çekiştirdiler, vurdular, oyuncak kavgası yaptılar, beraber yüzdüler.
1 haftadır keyfim yok aslında. Tatil sonrası yorgunluğunun, işlerinin üstüne, elim bir türlü klavyeye varmadı. Mira-Banu'nun babasının vefatı, ardından Arda'nın tatilde aldığı bir bakteri sonucu ateşlenmesi ve ateşinin düşmemesi sonucu hastaneye yatması moralimi iyice bozdu.
Burada, nasıl eğlendiğimi yazmak istemedim, yazamadım.
Üstüne bir de Çınar diş çıkarıyor. Huysuzluğun, iştahsızlığın ve uykusuzluğun üstüne ateşlendi.
Tatilde neler yaptık bir sonraki postta keyifle anlatmayı umuyorum hele bir keyfimiz yerine gelsin.
Posted by Picasa