30 Kasım 2008 Pazar

Arkideşlerim

Sermin: "Hadi oğlum addaa gidiyoruz"
Çınar: Yine miiiiiiiiiiiiiiiiiiiii ! :) :(

O kadar çok gezdik ki bir günde 3 yere gittiğimiz oldu son 4 günde. Ben bıkmadım, yılmadım, onu taşıdım, Çınar'ımın da gıkı çıkmadı valla. Çok sosyalleştik çoook.

Oğlum, ilk arkadaşları Efe ve Arda ile bol bol hasret giderdi. Önce Efe'ye gidip bizden sadece 8 gün büyük olup ama kaba motor gelişim açısından çoook önde olan Efe'deydik. Çok güzel oynadılar. Çınar sürekli çığlık attı. Efe de isminden dolayı hiç beklemediğimiz bir tepki verip Çınar'ın çığlıklarına karşılık ağladı. Çınar sürekli Efe'nin çoraplarını çıkarmaya çalıştı durdu. Daha önce de Arda'nın patiklerine takılmıştı. Sanırım ayak fetişisti oluceeeez. Seni seviyoruz Efe.

Her çocuğun gelişimi kendine özgüdür. Gelişim bireyseldir. Çok doğru. Tüm bakışlar, mimikler, hareketler, mızmızlıklar aynı ama farklı gelişiyorlar, farklı ilerliyorlar. Efe emekliyor, tırmanıyor, bıraksalar uçacak, 15 güne kalmaz önce yürüyüp, sonra koşacak. Parantez içinde (Maşallah).

Tıpkı 5,5 aylıkken emekleyen ve şu anda kıpır kıpır kıpır..... durumda Emre Jr gibi. Aynı bizim gibi oturan boğacıklardan biri olan Arda gibi. Sesiyle tüm erkekleri bastıran ve yakında onun da koşmasını beklediğimiz Mira gibi. Emekleme yolunda yeni yeni minik poposunu kaldırmaya çalışan,5 kuruşu varsa onu da gülmeye vermiş Selin gibi. Otururken bir anda arkaya doğru pıııt düşüveren bay ciddi, Yiğit gibi.

Dünkü Blogger buluşması bebişler için de anneler için de çok güzeldi. Beklediğimden daha etkileşim içindeydi bebişler. Şimdilik birbirilerini gözlediler, dokundular. Oyuncaklarını birbirlerinin ellerinden aldılar, çığlık attılar, heyecanlandılar, sevindiler. Neyse ki öyle çok ağlama sesi duyulmadı. Çınar oyunlarının ilk dakikalarında Mira'nın yanaklarını tutup, koparmaya çalışınca Mira çok ağladı. Beyaz yanaklarında oğlumun parmaklarının izi kaldı. İlk kez böyle birşey yaptı, ben de çok şaşırdım. Ev sahibinin kızına da yapılmaz ki.


Buluşmanın ortak noktası bebişlerin sürekli birşeyleri (oyuncak dışında suluk, fotoğraf makinesi, patik vb...) ağızlarına almalarıydı. Bir de paylaşılamayan marakas vardı. Birisi bırakır bırakmaz hemen diğeri kaptı onu, önce yaladı, sonra salladı. Hepsi şirin ötesiydi.. Özellikle Emre Jr'ın saç kurutma makinesinin sesini takit edip, dudaklarını şööööle öne doğru büzüp, minicik bir "o "yapıp, uuuuuuuuuuuuuuuu yapmasını unutmayacağım. Dudaklarına yapışıp öpesi geliyor insanın.

Bir de yaratıcılığına hayran kaldığım ev sahibi Banu'nun Mira'ya yaptığı oyuncaklar, evinin duvarlarındaki süper yaratıcı dekoratif objeler ve Ikea kataloğundan çıkmış gibi görünen "küçük mekanlara büyük çözümler" şeklindeki şirin, sıcacık ve güzel döşenmiş evi görülmeye değerdi. Herşey için teşekkür ederiz Banu. Oyuncaklarını bizimle paylaştığın için sana da teşekkür ederiz Mira'cığım.

Şimdilik 1,5 yaşına kadar birbirleriyle oynamalarını beklemesek de aynı ortamda bulunup, birbirlerini gözlemelerinin yeterli olacağını düşünüyorum. Mümkün olduğu kadar az oyuncakla oynayıp, daha çok etkileşime girmeleri hem dikkat gelişimlerini hem de sosyal gelişimlerini destekleyecektir. Henüz lider konumunda bir anneye gerek yok çünkü herkes kendi bebişini "Aman saçını çekmesin, vurmasın, düşmesin" diye kolladığından herkes topluca oyun minderinin üzerinde yerini alıyor. Hepsi yürümeye başlayınca bu da olamayacak ama ;)

Bu toplantıyı tekrar yapalım. Evet, evet!



Hızımızı alamayıp aynı günün akşamında Çınar, Lara Ablasınının doğumgünü partisine katıldı. Palyaço'nun oyunlarına katılamasa da çocukları ve özellikle de palyaçoyu büyük bir heyecanla izledi. Seneye biz de bu oyunlara katılmayı umut ederek dingin hayatımıza geri döndük. ( Bu arada iyi ki doğdun Lara!!)



Posted by Picasa

26 Kasım 2008 Çarşamba

Bebekler ne ister?



Erkeklerin cevabını bir türlü bulamadığı ama aslında biz kadınlarına cevabı çoook basit gelen "Kadınlar ne ister?" sorusundan sonra acaba "Bebekler ne ister?" diye düşünmeye başladım. Acaba onlar için de cevabı çok mu basit?

Uyku, oyun, yemek, giyinme, gezme... kocaman işer başarıyorlar aslında. Hepsinde kendi tercihleri oluşmaya başladı. Artık benim istediğimi yapan, istediğim yerde oturan bebiş değil o. O artık büyük bir bebek ya da anlayan, dinleyen ve yeri geldiğinde protesto edip istemediklerini bildiren, isteklerinin ardından bakan, gözüyle, eliyle işaret etmeye çalışan, kollarını kaldırarak "Beni kucağına alır mısın?" diyen bir çocuk.

Dün gece bilmem kaçıncı uyanmamızda Çınar'ı bir dik pozisyonda, bir yatar pozisyonda, sonra tekrar dik, tekrar yatar gibi kucağımda Çınar'ın koordinatlarına göre tutarken dedim ki "Allahım ne istiyor bu çocuk?". Hatta ona da sordum "Ooooooooooooolum ne istiyosuuuuuun" demişim. Sanki cevap verecek.

Ağlayarak uyandı. Önce pış pış pıııış pışşşş. Olmadı baktım kollarını kaldıra kaldıra ağlıyor ( Şimdi bunu bir velim ya da bir tanıdığım dese içinden derdim ki "cık cık cık. ağlayan çocuğun isteklerini her istediğinde yaparsan ilerde her istediğini ağlayarak elde etmeye çalışan davranış problemli bir çocuk sahibi olursun. Alma işte kardeşim alma, ağlasııın boooşveer".

Gecenin sessizliğinde o ses öyle bir kalın ve gür geliyor ki, çok sesleri geliyor diye papaz olduğumuz üst komşuya koz vermeyelim diye bir yandan da "şşşşşş" yaparak Çınar'ı susturmaya çalışıyorum, baktım olmuyor aldım kucağıma. Önceleri kucağıma yatırır, iki pış pıştan sonra hemen uyurdu.

Şimdi "ııııııııııııııııııııııııı" diye bağırıyor. Sanki ben alttan cimcikliyorum. Yok diyorum herhalde dik durmak istiyor. Dik tutuyorum tekrar ııııııııııııııııııııııııh diyip kendini kollarıma doğru atıp yatıyor. Hah oldu işte derken tekrar aynı sahne uzuuun bir süre tekrar ediyor. Sonra bir babasında bir bende şeklinde kucaktan kucağa gezen beyefendi aradığı pozisyonu yakalayıp huzura eriyor.

Tam parmak ucumuzda yatağa doğru yönelirken hafif bir "hışıııırrrt" sesi çıkıyor ya halıdan ya yatağın kenarına dokunan ayağımızdan. Ne kulak ama. O anda Çınar'da bir hareket var görülmeye değer.

Filmlerde kötü adam iyi adam tarafından öldürülür, sonra iyi adam tam arkasını dönüp gidecekken kötü adam bir anda gözünü açar ya ,Çınar da aynen uyurken bir anda gözlerini cin gibi açıp bize bakıyor ve ardından "ıııııııııııııııııııııhaaaaaaaaaaaaaa"...

Tablo aynen bir önceki gibi devam ediyor. Sonunda oğlum uygun pozisyonu bulup ya da "evet evet annemle babamı bezdirdim, artık uyuyabilirim" diye düşündükten sonra uykuya nihayet geçiyor. Madem kolumda uyuyacaktın niye 50 kere indir kaldır yaptırdın be yavrum.

Yemek konusunda da benzer şeyle oluyor. Hergüne yeni bir adet çıkıyor. Bu aralar da pütürlü şeyleri tükürme huyu gelişti. Önceleri severek yediği süreyi artık pütürlü yapıyorum. Onu da yiyordu. Birden bire 3 gündür ağzındaki bütün pütürleri diliyle itmek suretiyle çıkarma davranışı gelişti. Yemeğin hepsi pütürlü olduğu için doğal olarak hepsi tekrar dışarı çıkıyor. Buna da alışır ümidiyle ağzını açtığı müddetçe pes etmeden tekrar tekrar veriyorum yemeği ağzına.

"ağzımı asla açmam taaam mı!"

Şimdi istemediği yemek olunca ağzını kapatmanın dışında gözlerini de kapatmayı öğrendi. Kaşık ağzına gelince hem göz, hem ağız kapanıyor. Arada gözünü açıp bakıyor, eğer kaşı hala oradaysa gözünü tekrar kapatıyor. Bırak yemeyi, görmek bile istemiyorum demek istiyor sanırım :)))

22 Kasım 2008 Cumartesi

Biraz keyif için



Çok pesimistim, keyifsizim bugün.
Belki bunlar biraz işe yarar.
Yavru ördeğim benim.



19 Kasım 2008 Çarşamba

8.ayımı Arda ile kutladım



Dün itibari ile Çınar 8 aylık oldu. Doktor kontrolümüz gayet iyi geçti. Aşı olmadığı için boy, kilo, genel sağlık kontrolü ve öneriler şeklindeydi. Çınar muayene sırasında gözleri dolu dolu azıcık dudakları büzdürmüştü ki ben imdadına yetiştim. Genelde sakin oluyor muayene olurken ama steteskopla karnını, ciğerlerini dinlerken dudaklar düşüveriyor hemen :))

Yemek yeme düzenimizi birazcık oturttuğumuz için Çınar bu ay tam 500 gr alıp 8.340 gr olmuş. Gelecek aydan itibaren baklagiller ve balığa, bu ay muza başlayacağız (Ben zaten muz veriyordum o ayrı.) Bir dahaki kontrolümüzde yine aşı olmayacağı için 10. ayda gelin dedi doktorumuz.

Akşama oğlumun arkadaşı Arda bize geldi. Bir de küçük bebişimiz Naz vardı. 3 aylık Naz'ın yanında kocaman geldi bizimkiler gözümüze.

Ben sofrayı hazırlama telaşında olduğum için onların oyunlarına kısa kısa tanık oldum hatta şu videoyu çekerken ve Çınar Arda'yı böyle saf saf seyrederken nerdeymişim diye düşündüm. Böyle saf saf durup arada aktırmadan Arda'nın saçını çekti. Arda pek tepki vermedi , oyununa devam etti. Biz çok güldük bu duruma ama büyüyünce de yaparsa o zaman Burcu'nun güleceğini sanmıyorum ;)

Fotoğraf çekmek için çağırdığımızda hangisi kafasını çevirirse diğeri onun elindeki oyuncağı hooop alıveriyordu. Önlerinde bir sürü oyuncak varken birbirlerinin ellerindeki pek bir kıymetli oldu. Ööööyle ellerinden alıp durdular. Oyuncak bir onun elinde, bir öbürünün.
Çok masum ve çok şekerdiler.



Diziyi takip ediyor diye Burcu'ya kızan ama Burcu'dan daha dikkatli izleyen Volkan'a aşağıdaki resmi hediye ediyorum. (gizlice çektim ehe!)

16 Kasım 2008 Pazar

Mr. Çınar





Teyzesinin doğumgünü şerefine taktık, takıştırdık ana oğul. Oğlum çekti gömlekle kravatını, canti canti eşlik etti bana. Önce inceledi boynundan sarkan uzantıyı, çekti çekiştirdi. Koparamayınca savaşmaktan vazgeçti.
Erkekime bu güzel kravatı ve ayrıca papyonu taaa Antalya'lardan alıp, getiren Sardunya'ya da Çınar adına teşekkür ederim.

Çınar bu 1 haftada çok değişti. Hızla büyüyor ve ben hızına yetişemiyorum.

Gel-gel yapmayı öğrendi. Her akşam camın önünde dışarıyı seyredip, babamızı beklerken" gel oğlumun babası gel gel" tekrarları sonucunda bir baktım o da gel gel yapmaya çalışıyor. Bir yandan da elini seyrediyor :)) Şimdi akşama kadar sürekli gel-gel çalışmaları yapıyor. Bir de birşeyi istediğinde "ver" anlamında kullanıyor bu işareti. Kucağa alınmak istediğinde de uzaktan bize gel gel yapıp kollarını bize uzatıyor. Gel de alma!

Gitmek istediği kişinin kucağına doğru atlıyor. (Bunu sabırsızlıkla bekliyordum.)

Heceleri çok çeşitlendi. Sürekli konuşma halinde.

Karşılıklı top oynuyor. Topu tek eliyle tutup bana doğru atmaya çalışıyor ama yana doğru gidiyor.

Adımlamayı pek beceremiyordu. Kollarından tutunca yavaş yavaş adım atmayı öğrendi.
Emekler gibi pozisyonlayınca öyle kalıyor. Hiiiç kımıldamıyor. Ne yapacağını şaşırıyor sanki biraz. Şimdi yavaş yavaş poposunu ileri geri oynatıyor.

Nesneleri kutunun içinden tek tek çıkarıyor ama içine henüz koyamıyor. Bunun için daha erken zaten. Karşılıklı oturup kutudan küpleri çıkarma ve "ver "yönergesine uyma oynuyoruz. 10 yıl süresince öğrencilerimle her gün defalarca kez çalıştığım nesneleri kaptan çıkarma, doldurma etkinliğini Çınar'la yapmak bir garip geldi.

Milyonlarca kez çalıştım, milyonlarca kez elime aldım o kutuları. Mağazaya gidip de o içiçe geçen kutuları, sallabaşı, küpleri, şekil kutusunu görünce içim daraldı. Oyuncak gibi gelmiyor onlar artık bana. Seviyorum mesleğimi ama o kadar çok tekrar gerektiriyor ki engelli bir çocuğa sıfırdan yeni şeyler öğretmek, evde materyalleri gördükçe tekrar tekrar yaşıyorum seansalrı. İçiçe koymaya çalışıyorum kutuları, kutunun içine koyduğum bir nesneyi aylarca çıkarttırmaya çalışıyorum öğrencilerime, tuturmaya çalışıyorum sallabaşın halkasını, 2 küpü üst üste koymak için onlarca tekrar yapıyorum.

Çok zevkli, çok tatmin edici, hele ki verdiklerini almaya başladığında tadından yenilmiyor bu iş ama aynı şeyleri yıllarca her gün, farklı çocuklarla da olsa tekrar etmek sersemletiyor insanı. Bir süre sonra sen de rezim çizeceğin zaman çöp adam çizmeye, bulaşık yıkarken "kırmızı balıııık gööölde" diye şarkı söylemeye başlıyor hatta bunu kanıksıyorsun.

Normal gelişim gösteren çocuklar hep çok zeki gelmiştir bana. Halbuki normal sınırlar içerisinde becerilere sahip olmakla ne kadar da şanslılar,bu azınlıkmış gibi görünüp ama bana çoğunlukmuş gibi gelen "farklı gelişim gösteren çocukların" arasında.

Çok şanslıyız çooook. Her gün dualar ettim hamileyken. Sadece "normal, sağlıklı" olsun dedim. Allah'ıma binlerce şükür dualarım kabul oldu ve onunla oturup kutunun içinden nesneleri çıkarmak bana gerçekten çok garip geliyor. Verdiğini hemen öğreniyor ya, çok güzel bir duygu bu.
Ben hala her gece dularımda tüm farklı gelişim gösteren çocukların yaşıtlarının gelişimlerini yakalaması ve aillerine güç kuvvet vermesi için Allah'a dua ediyorum. Çok güzeller...Çok sevgi dolu, verdiğin en ufacık ilgiye, sevgiye karşılık veren çocuklar onlar.

Çıkamadıkları merdivenleri bir an önce pıtır pıtır tamamlamlar umarım.

13 Kasım 2008 Perşembe

Bugünün Şerefine



Bugünün şerefine içiyorum sütümü babacığım!

Geçen doğumdügünde sana annemin karnından mektup yazmıştım. Bu sefer ki daha farklı benim için.Çünkü artık seni görüyor, duyuyor ve kokunu hissedebiliyorum. Sana bakınca kendimi görüyorum. Sanki senin gözlüksüz halin gibiyim. Ama şunu kabul et ki "senden daha yakışıklıyım, ehe!!!"

İyi ki doğmuşsun babacığım. Eve gelir gelmez beni yanına alıp "hadi beraber üstümüzü değiştirelim oğlum" diyip götürüyorsun, benimle oynuyorsun, geceleri "ıh" desem saniyesinde başımda bitiyorsun, beni tüm kötülüklerden korumaya çalışıyor, akla gelebilecek tüm kaza olasılıklarını düşünüp endişeleniyorsun hatta bazen bunu abartıyorsun. Annem benden ufacık şikayetlense hemen" şikayet etme oğlumu, benim oğlum bir numara" diyorsun.

Biliyorum annem izin verse geceleri beni ortanıza alıp bana sarılarak uyuyacaksın. Ben de seviyorum seninle uyumayı. Geceleri ağladığımda sadece senin kucağında sakinleşmemden ve orada uyumamdan belli değil mi? Akşamları senin işten dönmeni iple çekiyorum. Eve gelir gelmez ağzımın kulaklarına değmesinden belli değil mi? Gelsen de oynasan, beni ısırsan diye bekliyorum her akşam. Eve gelir gelmez çıldırmamı annem biraz kıskanmıyor da değil hani.

Babamsın sen benim.Aynen senin dedeme duyduğun hayranlık gibi ben de sana hayran olacağım büyüdüğümde. Seni kendime model olacağım. Senin gibi başarılı ve akıllı olacağım.

Şimdilik en büyük hayalin cumartesi günleri beni işe götürmek, beraber araba yıkamaya gitmek, fenerbahçe maçlarına gidip sesimiz kısılana kadar bağırmak (her ne kadar büyüyünce cimbomlu olacaksam da), elele tutuşup gezmek, biliyorum. Ben de istiyorum bunları babişkom, ben de. Az kaldı şunun şurasında, yürür yürümez bir kısmını hemen yapacağız.

Sen babam olduğun için ve sizin gibi bir ailem olduğu için çok mutluyum. İyi ki doğmuşsun babacığım. iyi ki annemi tavlayıp (annemden not: ehe!!) onunla evlenmişsin ve iyi ki beni dünyaya getirmişsiniz. Beni de dünyaya getirince işte şimdi tam süper olmuş.

Bu not bebişkodan dünyanın en harika babişkosuna. Doğum günün kutlıu olsun!!!Beraber nice nice nice yaşlara.

Not: Bu akşam iş çıkışı annemle beraber seni Liva'da bekliyor olacağız. Sana limonlu pasta ısmarlayacağım. Parasını da bayram harçlığımdan vereceğim. (Büyüyünce bu organizasyonu baba-oğul yapalım ;-))

Sevgiler...

Erol Çınar

9 Kasım 2008 Pazar

Oğlumsuz Gezmelerdeyim

En son sinemaya Çınar doğmadan 2 ay önce gitmiştik. Ta ki dün akşama kadar. Babaanne ve dedeyi çağırdık. Çınar'ı 8 gibi uyutup çıktık.

Kucağımızda bebiş ya da elimizde bebek arabası olmadığı için uzun zamandan sonra ilk kez elele tutuşarak gezince yeni çıkmaya başlayan liseli aşıklar gibi hissetik kendimizi ;)

Sinemaya mı gitsek, mağazaları mı dolaşsak,bir yerlerde oturup kahve mi içsek, yoksa canlı müzik mi dinlesek karar veremedik. Aslında sinema niyetiyle çıkmıştık ama boşta kalınca hepsini yapasımız geldi. Kendimi kış uykusundan uyanan ayılar gibi hissettim. Sürekli dışarılardayız ama elini kolunu sallayarak, merdivenleri yürüyerek çıkarak, "emzirdim, yedirdim, altını aldım, uykusu geldi, ağladı, ağlamadı" diye düşünmeden gezmek çok değişik geldi. Biraz da içimdeki suçluluk duygusunu atabilseydim daha rahat edecektim. Sanırım hala lohusalık sendromunu üzerimden atamadım. Onu bırakıp gezdiğim için kendimi kötü hissettim ve biliyorum ki bu çok sağlıksız bir düşünce. Böyle düşünerek kendimi avutum durdum. ( Bundan sonra kimseye şunu yap bunu yap diye bilmişlik taslamayacağım. Duygular ve teoriler karışabiliyormuş demek ki!)

Aile Danışmanlığı kursunda bir hocam ailelerin çocuktan sonra sık sık, çocuksuz, baş başa gezmeleri gerektiğini ve bu gezmeler sırasında asla çocuktan konuşmamak gerektiğini anlatmıştı. Anne babalık rollerini bırakıp eskisi gibi karı-koca olarak aktiviteler yapmanın evliliği pekiştirici "gereklilikler" olduğundan bahsetmişti. Gerçekten de doğru. Çocuktan sonra hep konuşmalarımız Çınar üzerine, tüm yaşantımız ona odaklı hale geldi. Biz bundan son derece memnun olsak da arada sırada bu tür paylaşımlar yeni bir nefes oluyor sanki.
Ne yapacağımız konusunda şaşkın şaşkın düşünüp sinemada karar kıldık ve "Bangkok Dangerous" filmini izledik. Nicholas Cage'in tüm filmleri olduğu gibi bu da çok güzeldi. Hem sinemadan önce biraz gezdik de. İyi oldu.
Eve geldiğimizde saat 12'yi geçiyordu ve Çınar hiç uyanmamış, dede ve babaanneyi panik etmemişti. Bundan sonra bunu sık sık yapma kararı aldık. Umarım uygulayabiliriz.

6 Kasım 2008 Perşembe

Büyüdükçe değişen oyun tercihleri

Mini Minnacık 2 aylıkken
Artık oyun minderini kaldırma vakti gelmiş sanırım. Bir zamanlar oyunu kurallarına göre oynayan Çınar efendi tam bir zıpır oldu. Eli dursa ayağı durmuyor cinslerinden.
Geçen oyun minderine bırakıp biraz kendi başıma takılayım dedim ama Çınar'ın çıkardığı tısıl tısıl sesler üzerine yanına gittim. Bir baktım ki 2 dakika içerisinde oyun minderini 8 şekline getirip kendi de aralara bir yerlere sıkışmış. Neyse ki kendine nefes alacak bir boşluk bırakmış. Yüzüne gelen minderi çekip açmış.





Kan ter içinde kalmış o kadar kısa sürede. Bravo diyip kutladım patronu ve minder yerine boğuşacağı oyuncaklara ihtiyaç duyduğunu anladım. Bu genelde babası ya da ben oluyorum ama bizim yerimize alternatif bir oyuncak da bulmamız lazım.
"Konuşan Eğitici Köpek Puppy" gibi "Boğuşan, Anneyi Dinlendirici Köpek Duddy" yok mu acaba? Gerçi akşam eve gelince bu genelde "Boğuşan, Anneyi Dinlendirici Adam Babby" ye dönüşen bir babamız var ama o sadece akşamları :((
Sanki Çınar'la vakit geçirmekten şikayet eder gibi oldum ama yok öyle değil oğlum. Şimdi sen büyüyüp de bunları okuyunca annem benimle oynamaktan sıkılırmış diye düşünme sakın. Sadece bazen hiçbirşey düşünmeden boş boş tavana bakarak yatmak istiyorum. O kadarcık.

Posted by Picasa

4 Kasım 2008 Salı

Aile Bireyleri Mobili


Yaklaşık 2 aydır elimde bir mobildir gidiyor.

Başladım devamını getiremedim bir türlü. Anne, baba, anneanne, hala... gibi aile fertlerinin resimlerinden oluşuyor mobilimiz.

Sonunda resimleri press baskı yaptırıp astım. Ama son hali değil. Biraz renklendirmem lazım. Üstteki tahta simiti ahşap boyasıyla boyayacağım. Resimleri bağladığım misinalara boncuklar takacağım.

Aile bireylerini tanıması ve tanımlaması için faydalı olacak eminim.

2 Kasım 2008 Pazar

Yine :((

Yine hasta Çınar. Yine nefes alamıyor, yine uyuyamıyor.
Bir de şu çıkmaz olası dişimiz de bir türlü çıkamadı ve çok huzursuz.
Tüm gün sürekli tiz bir sesle çığlık atar gibi inledi durdu.
Gece doğru düzgün uyumadı.
İlk kez bu gece evde (dışarıdayken olabiliyor ama evde hiç olmazdı) emerken uyuyamadı ve tam dalacakken ağladı kaç kez. Yanına yatıp şarkılar söyleyip, hafif pışpışlayarak uyuttum.
Biraz da ibufen verdim rahat uyusun diye.
Benim de gözlerim acıyor uykusuzluktan ve yorgunluktan. İnsanda moral de bırakmıyor tabii sürekli huzursuz ve yemeklerini yemeyen bir çocuk -ki Çınar normalde akıllı, uslu, hiç huysuzluğu olmayan bir çocuktur.
Bir yeri mi ağlıyor diye kaygılanıyor insan. Bir de üstüne biraz önce Burcu'nun yazısındaki o küçük kızı okudum. Ne uyuyasım, ne oturasım var.
İnsanlar iyice kafayı yedi artık. Hastalıklı bir toplum olduk çıktık. Yok mu bu insanların hiç çoluğu, çocuğu, yeğeni.... Nasıl yapar bunu bu insan... Asmayı bırak canlı canlı yakmak ya da çin işkencesi yapmak lazım.
Keşke okumasaydım.
Neyse...